ÇOCUKLUK GÜNLERİ
Kendileri o günleri şöyle anlatır:
“Adana’da bizim evle, Sâmi Efendi hazretlerinin evi arasındaki mesafe 300-400 metreydi. Yürüyerek rahat gidilip gelinebiliyordu. Sâmi Efendi hazretleri 1952’de İstanbul’a gittiğinde ben 6 yaşımdaydım. O günlerde Hazret’in evlerine gittiğimizi, kendilerinin de bizim eve geldiğini, bazı kimselerle görüştüğünü, geldiklerinde ellerini öptüğümü hatırlıyorum.
İlkokula Adana’da başlamıştım. Dördüncü, beşinci sınıfları Erenköy Zihni Paşa İlkokulu’nda okudum. Böylece ilkokulu Erenköy’de tamamlamış oldum.
Erenköy Zihni Paşa İlkokulu, Zihni Paşa Camii müştemilâtından idi. O camiyi yaptıran Zihni Paşa oraya medrese de yaptırmıştı, sonra bu medreseyi ilkokula çevirmişlerdi.”
Muhterem Ömer Öztürk’ün aile dostu ve yaşıtı olan Kayserili Taha Kirazoğlu anlatır:
“Çok küçük yaştan beri mahalle arkadaşlığımız vardı. Çocukluğumuz aynı sokakta geçti. Ömer Bey ezan okunduğunda top oynamayı veya her hangi bir oyunu bırakıp ezan bitene kadar çömelip ezanı sükûnetle dinlerdi. Dolayısıyla bizler de oyunu bırakıp beklerdik. Mahallenin çocukları olarak hepimiz sinemaya, denize, vakit geçirmek için gezmeğe giderdik. ‘Hadi Ömer sen de gel! derdik gelmezdi. Sakin, ağırbaşlı bir çocukluğu vardı.”
Hz. Sâmi’nin (k.s.) ihvânından, hâlen Erenköy’de ikâmet eden (85 yaşında-2015) Hikmet Akçoknak anlatır:
– Ömer Bey çocukluğunda bir başkaydı; edepli, vakur bir çocuktu, sorulmadıkça pek bir şey söylemezdi. Daha sonraları bizler hep ticaret peşinde koştuk, Ömer Bey Talebe Birliği’nde cihâd yaptı.
Sâmi Sultan (manevi) vazîfeyi ona verdi. Daha sağlığındayken bir sohbet esnasında kalkıp kendi yerine onu oturttu, burası senin yerin, dedi. Eteğine iyi yapışmak lazım!”
Kur’ân Eğitimine Başlamaları ve İlkokul Yılları
Muhterem Ömer Öztürk, eğitim hayatı ile ilgili şu bilgileri vermektedir:
“İlkokuldan önce Adana’da, Şeyhoğlu Camii imamlarından Ahmet Hoca’dan Kur’ân öğrenmeğe başladım. Ahmet Hoca’dan sonra Adana’da Recep Hafız ile Kur’ân tahsiline devam ettim. 1952 yılında Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) İstanbul’a hicret etti. Biz de 1955’te İstanbul’a yerleştik.
Biz İstanbul’a göçtükten sonra, eşyaları toplayıp dükkânı da oradaki bir muhasebeciye bırakmak üzere babamla Adana’ya döndük. Birkaç ay daha kaldık. Dokuz on yaşlarında iken İstanbul’a yerleşmiş olduk.
Okul çağına gelince babam beni bir sene okula göndermedi. Ahmed Hoca’dan tecvid ve kıraat öğrensin, Kur’ân okumasını ilerletsin, bazı ezberleri yapsın diye ilkokula bir sene geç gönderdi. Amme cüzünü ezberlemiştim. Sonra rahmetli babam bu uygulamasından dolayı pişman oldu. Diyordu ki:
– Oğlum o zaman aklımız ermiyordu, bize bir akıl veren de olmadı. Kur’ân’ı iyi öğrensin; tecvid, kıraat öğrensin diye bir sene seni okula geç gönderdim. Ama o bir sene zarfında sen hafız olurmuşsun, bizim aklımız ona ermedi.
İki hocadan Kur’ân öğrenmiştim. Adana’da başka da yoktu zaten. Recep Hafız, Allah rahmet eylesin, evimize gelirdi. Ahmet Hoca da Şeyhoğlu Camii’nin imamıydı, oraya giderdik. İstanbul’da bir sene, Hekimoğlu Ali Paşa Camii İmamı Hilmi Toros Hoca’dan tecvid ve kıraat öğrendim.”
Ahmed Hoca’nın İhlası
“Ahmed Hoca, salih bir zâttı. O zamanlar tabii kadro yok, Allah rızası için imamlık yapıyor hoca. Her sene yaz aylarında bir süre kaybolurmuş. Birgün babam kendisine sormuş:
– Hocaefendi, yaz boyunca kayboluyorsun, nereye gidiyorsun?’ Önce söylemek istememiş ama sonra şöyle anlatmış:
– Mehmed Bey, benim bir maaşım, düzenli gelirim yok. Babadan kalma bir ev var, kira vermiyorum. Yazın hasat zamanı köyüme gidiyorum, orada bana ve komşularımıza ait tarlalar var; bu tarlalarda çalışıyorum, komşuların verdiği hububatı satıp onunla geçiniyorum.
Allah rahmet eylesin. Yetmiş yaşında Allah nasip etti hocaefendi hacca geldi. Mekke-i Mükerreme’de Cennetü’l-Muallâ’da Hz. Hatice validemize komşu oldu, elhamdülillah. Nur içinde yatsın. O zaman Kur’ân öğreten olmadığı için Hoca, hem Elifba cüzünden Kur’ân okutur, hem tecvit, kıraat okutur, kimini de hafızlığa çalıştırırdı. Cami doluydu, her öğrenciyi ayrı ayrı çalıştırırdı. Hafız adaylarına şöyle derdi:
– Oğlum hafız olmak kolay, esas zor olan hafız ölmektir. Çünkü Cenâb-ı Hak ilmi isteyene vereceğim diyor. Eh siz de hafız olmak istiyorsunuz Allah vaadinde sâdık, size hafızlığı ihsan edecek. Ama hâfız ölmenin bir teminatı yok. Bu sebeple hafız ölmek için gayret edin!”
Sosyal Medya Hesaplarımızı Takip Edin