Facebook
Twitter
YouTube
android
  • Esad Erbili (k.s.)
  • Hayatı
  • Halifeleri
  • Menkibeleri
  • Eserlerinden Pasajlar
  • Esad Erbili Silsilesi
  • Sohbetler
  • İletişim

Ömer Öztürk ve Mttb

Giriş Ömer Öztürk ve Mttb

ÜNİVERSİTE YILLARI ve  MTTB İLE TANIŞMA

Muhterem Ömer Öztürk, üniversiteyi, şu an Marmara Üniversitesi Rektörlük binası olarak kullanılan Sultanahmet’teki İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi’nde okudu. Akademiye devam mecburiyeti olmadığından, akademiyle birlikte babasının yanında ticaretle de uğraşıyordu. 1964 yılında kendi aile şirketlerine ortak olarak Ticaret Odası’nın 37. grubu olan Demirciler Grubu’na kaydını yaptırmıştı. Bu sıralarda öğrenci hareketlerinin içerisinde de yer almış, Millî Türk Talebe Birliği’nin 48. dönem Yönetim Kurulu üyeliğine seçilmişti.

Üniversite yıllarına ait bir hatırayı kendileri şöyle anlatıyorlar:

“Genel İktisat Teorileri hocası Prof. Dr. Ekrem Özelmas bir ders çıkışında, derste anlattığı konuyu kastederek dedi ki:

– Keynes ne güzel söylemiş değil mi? İdeal toplumda faiz haddi sıfırdır. Yani iyi bir iktisadî düzende faiz olmaz.

Bilindiği gibi Keynes, ‘modern iktisadın babası’ olarak tanınır. Amerika’nın şimdiye kadar takip ettiği iktisat siyasetinin temelini atan kişidir.

– Hoca ömrünü boşuna harcamış, dedim.

Ekrem Bey irkildi:

– Neden? diye sordu.

– Kaç yıl bu iktisadî teoriler için çalışmış düşünsenize. 40-50 senesi boşuna gitmiş. ‘Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûlullâh’ deseydi, ömrünün sonunda vardığı noktaya başında gelmiş olacaktı. Kalan ömründe de insanlığa hizmet edecekti, dedim.

Allah Resûlü (s.a.v.) Vedâ Hutbesi’nde; ‘Faizin her çeşidi ayağımın altındadır’ buyurarak asırlar önce             ideal toplumun yapıtaşlarını zikrediyorlar. O söz ne zaman şeref-sâdır olmuşsa ideal toplum o zaman başlamış demektir.”

MTTB’ye Girişleri

Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB’ye girişi 1968 yılındadır. Talebe Birliği bir otelde kuruluş gecesi tertip etmiş, giriş biletlerinin satılmasına yardımcı olmaları içinde Öztürkler’in Tersane Caddesi’ndeki dükkânlarına gelip abilerine ricada bulunmuşlardır. Bunun üzerine Cevat Öztürk:

– Ömer bizden daha iyi satar, piyasada itibarı bizden yüksektir. Size o yardımcı olsun, demiş ve böylece bu işle ilgilenen Ömer Öztürk, Birlik adına 40 küsûr bilet satmıştır. O zaman 48. dönemini idrak eden MTTB’de resmi bir görevi olmamakla birlikte, bu gibi vesilelerle ara sıra gidip gelmeye başlayan Muhterem Ömer Öztürk, böylece MTTB’nin işleyişindeki sıkıntıları bizzat müşahede etme imkanı bulmuştur.

MTTB o dönemde, henüz sonraki yıllarda kazanacağı popularite ve toplumsal faalliğinden yoksundu, Türk gençliğinin sesi olma iddiası ise oldukça sönüktü. Hatta daha sonraki dönemde Burhanettin Kayhan, Hüseyin Coşkun, Osman Yumakoğlu ve Ömer Öztürk’ün Nurettin Topçu’yu ziyaretinde Topçu durumu tespit mahiyetindeki şu ifadeleri kullanmıştı:

– Burhan evladım, hiçbir şey yapamıyorsunuz, bari alın kaldırım taşlarını şu bar-caz yazan yerlerin bir iki tabelasını kırın da sizi de onunla analım…

Topçu, bu tespitinde yalnız değildi. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Ömer Naci Bey de kardeşinin kitabevindeki bir davette Nurettin Topçu’nun ifadelerine benzer sözler sarf etmişti.

MTTB’ye katıldıktan kısa süre sonra ‘genel muhasip’ olarak göreve başlayan Muhterem Ömer Öztürk ilk olarak malî tedbirleri devreye soktu. Önceki dönemde 40 kişilik bir malî komite kurulmuş, fakat üyelerin komiteye tayininde liyakat ve ehliyet pek gözetilmemişti. Bu da işlerin arzulandığı şekilde icra edilmesini engellemekteydi. Ayrıca başkanın kendisi de dâhil olmak üzere MTTB’den maaş alan 20 kişi vardı. Genel muhasip olduktan sonra malî tedbirler çerçevesinde maaşları kaldıran ve malî komiteyi dağıtan Öztürk, Talebe Birliği’nin gelirlerinin tamamen öğrenci faaliyetlerine harcanması uygulamasını başlatmış oldu.

“Zaferin Binlerce Babası Vardır, Mağlubiyet       Öksüzdür”

Birlik, üniversite öğrencilerine ulaşmada da istenen seviyeyi yakalayabilmiş değildi. O sıralarda Edebiyat Fakültesi’ndeki kimi yanlış uygulamalara işaret etmek ve bu vesileyle talebenin de içine girmek maksadıyla Muhterem Ömer Öztürk şöyle bir teklifte bulundu:

– Talebeyi toplayalım, gidip Fakülte’yi işgal edelim, yönetimin istifa etmesini sağlayalım. İsteklerimizi de beyan edelim. Daha sonra taleplerimizin yerine getirildiğini talebeye duyuralım. Böylece bir talebe faaliyeti yapmış oluruz. Herkes yapıyor zaten.

Bu teklif üzerine gece birçok kişi toplandı ve sabah 7’de girişler tutularak Fakülte işgal edildi. Tertip edildiği gibi yönetim istifa ettirildi ve diğer istekler de yerine getirtildi. O dönemde MTTB Genel Sekreteri olan Osman Yumakoğulları,  görevi icabı faaliyet yerinde bulunması gerektiği halde yurtta yatmakta ve iki kez haber yollanmasına rağmen gelmemekteydi.

Saat 11.00’de Emniyet 1.Şube Müdürü Ilgaz Aykutlu; “Bak Ömer, iş halloldu, istediğinizi aldınız, işgali kaldırın. Yoksa müdahale edeceğiz” diye haber yolladı. Gruptaki bazı öğrenciler silahlıydı. Bunun muhtemel bir probleme yol açmasına mani olmak isteyen ve maksadın hâsıl olduğunu düşünen Öztürk, Aykutlu’ya:

– Ben gelinceye kadar bekleyin, bir konuşma yapıp arkadaşları dağıtayım, dedi. Ancak, o esnada Osman Yumakoğulları geldi ve:

– Ömerciğim bir istirhamım var. Konuşmayı ben yapsam olur mu? Nasıl olsa senin bir iddian yok, diyerek tabiri caizse rol kapmaya çalıştı.

İleriye yönelik şöhret veya bir makam niyet ve beklentisi içerisinde bulunmayan Öztürk, konuşmayı başkasının yapmasında bir sakınca görmediğinden:

– Peki, buyur yap, dedi.

Zira önemli olan MTTB adına bir faaliyet yapılmasıydı. Zafer olsun da babası kim olursa olsun, akl-ı selîm sahipleri için fark etmezdi.

1970 Dünya Gençlik Kurultayı

1968-1969 yıllarında yapılan bu faaliyetlerden sonra Ömer Öztürk, MTTB Yönetim Kurulu Üyesi olarak 1970 yılında Birleşmiş Milletler tarafından New York’ta yapılan Dünya Gençlik Kurultayı’na katıldı.

Yüksek tahsil gençliğini temsil etmek üzere Millî Türk Talebe Birliği’nden bir temsilci talep edilmiş, Muhterem Ömer Öztürk derslerini geri bırakmamak ve sınıfta kalmamak sâikiyle temsilci olmak istememiştir. Ancak aday olarak tespit edilen birkaç kişinin Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın lisan imtihanını kazanamaması üzerine temsilcilik tekrar Muhterem Ömer Öztürk’e havale edilmiştir. Böylece derslerinin bir kısmını bırakıp 1970 Temmuz’unda Amerika’ya giderek kurultaya iştirak etmiştir.

Kurultayla ilgili, 5 Temmuz 1970’te MTTB Basın Bürosu’ndan yapılan açıklamada, şu bilgiler verilmiştir:

“9 Temmuz Perşembe günü başlayıp 18 Temmuz Cumartesi günü sona erecek Dünya Gençlik Kurultayı’na Türk gençliğini temsilen MTTB temsilcisi davet edilmiştir. New York BM salonunda yapılacak olan toplantıya iştirak etmeği MTTB Genel Yönetim Kurulu Üyesi Genel Muhasib Ömer Öztürk kabul etmiş ve delege olarak vazifelendirilmiştir. Ömer Öztürk, bugün 5 Temmuz 1970 Pazar günü saat 7.45’te uçakla Ankara’dan New York’a hareket etmiştir. Ömer Öztürk, Galatasaray Lisesi mezunu olup iyi derecede Fransızca ve İngilizce bilmektedir.

Hâlen İstanbul İktisadi ve Ticarî İlimler Akademisi son sınıf talebesidir. Türk gençliğinin temsilcisi Ömer Öztürk, dünya sulhu ve dünya gençliğinin meseleleri ile ilgili Fransızca olarak hazırladığı bir raporu kurultay başkanlığına takdim edecektir.

6 Temmuz 1970 Pazartesi günü New York’ta Türk Heyetini, Türkiye Elçiliği mensupları ile W. Y. A. (Dünya Gençlik Teşkilatı) mensupları karşılamıştır.

7 Temmuz 1970 Salı günü New York’ta ağırlanan Türk delegeleri BM Güvenlik Konseyi salonunda ön toplantıya iştirak etmişlerdir.”

Müslüman’dan Müslüman’a Negatif Ayrımcılık

Gençlik kurultayında yaşanan bazı hadiseleri Muhterem Ömer Öztürk şöyle anlatıyorlar:

“Dünya Gençlik Kurultayı’nda 26 gün kaldık. Tamamıyla Amerikan propagandası yapılıyordu… Dünyanın çeşitli ülkelerinden gençlik temsilcilerini toplamışlar, Amerikan emperyalizminden konuşuluyor. Barış komitesi başkanı Filistinli, kırmızı başörtüsü kullanan Muhammed adlı Müslüman bir çocuktu. Herkese beşer dakika konuşma müddeti tanınıyordu. Ancak Rus delegesi 25 dakika konuşmasına rağmen hiç bir şey demedi. Ben konuşmağa başladım, beş dakika sonra konuşmama müdahale edildi, sözlerimi bitirmeme müsaade edilmedi. Ben de dedim ki:

– Hepimiz Amerikan emperyalizminden bahsediyoruz da neden Rus emperyalizminden söz etmiyoruz?

Ardından İslâm ile alakalı birkaç şey söyleyince mikrofon kapandı.”

Bir Müslümanın Müslümana çifte standart uygulamasına taaccüp eden Muhterem Ömer Öztürk oturumdan sonra başkana:

– Sen ne biçim Müslümansın! Rus’u 25 dakika konuşturdun, benim konuşmamı beş dakika sonra kestin!, der. Oturum başkanının savunması ise enteresandır:

– Taraf tutuyor demesinler diye böyle yaptım.

Bunun üzerine Muhterem Ömer Öztürk şöyle der:

– Peki, Rus’a 25 dakika müsaade edince taraf tutmuş olmuyor musun?

Birleşmiş Milletler Binasında Mescid

Birleşmiş Milletler nezdinde gerçekleştirilen bu kurultaya katılanlar arasında kırk civarında Müslüman ülke temsilcisi de vardı. Ancak bu temsilcilere, namazlarını eda edecek bir yer tahsis edilmemişti. BM Genel Sekreteri U. Thant, açılış konuşmasını yaptıktan sonra temsilcilerin teker teker ellerini sıkarak ‘Hoş geldiniz!’ diyordu. Ömer Öztürk sıra kendisine geldiğinde genel sekretere:

– Size bir maruzatım olacak, sizinle nasıl görüşürüm? diye sordu. U. Thant:

– Genel Sekreter odası var, özel kalemime müracaat et, benimle görüştürürler, dedi.

Muhterem Ömer Öztürk, genel sekreterle görüşmek için özel kaleme müracaat etti ve aralarında şöyle bir konuşma cereyan etti:

– Burada kırk küsur Müslüman ülke temsilcisi, birçok da Müslüman var. Namaz kılmamız lazım, bize bir oda tahsis etseniz de namaz kılsak.

– Ne lazım?

– Kullanılmamış temiz bir halı, bir de kırk kişinin namaz kılabileceğibir oda bize yeter.

Bu konuşmanın ardından namaz kılınması için yeni halıyla döşenmiş bir oda tahsis edilir. Cuma namazında hutbe okumak için talep edilmiş olan yüksekçe bir basamak da temin edilir.

New York’ta Müslümanların namaz kıldığı bir camiye gidilir ve oradaki cemiyetten namaz kıldıracak, hutbe okuyacak bir imam istenir. Cemiyet, Mısırlı birini imam olarak gönderir. Cuma günü, Mısırlı imam dünyanın her tarafından gelmiş bu gençleri bir daha bulamam düşüncesiyle hutbeyi uzattıkça uzatır ve tam bir buçuk saat hutbe okur. Bu esnada toplantının da başlaması üzerine cemaatin çoğu toplantıya geçer. Zira geç kalırlarsa 100 $’lık harcırahı alamayacaklardır. En son mescidde imam, Ömer Öztürk ve Endonezyalı bir Müslümandan başkası kalmaz.

Allah’ın lütf u keremiyle yirmi altı gün, Birleşmiş Milletler binasında namaz kılınmasına ve günde üç vakit hoparlörle ezan okunmasına vesile olan Ömer Öztürk, BM’nin binasında kuruluşundan o güne kadar ezan okutabilen tek kişi olmuştur.

Kanada Seyahati, Diğer Temaslar ve Basın Toplantısı

Muhterem Ömer Öztürk, Dünya Gençlik Kurultayı’ndan sonra 19-24 Temmuz 1970 tarihleri arasında beş günlüğüne Kanada’ya geçerek burada gerçekleştirilen Milletlerarası Gençlik Kuruluşları Toplantısı’na iştirak etti ve 1972’de yapılacak Dünya Gençlik Kurultayı’nın ön çalışmalarına dair temaslarda bulundu. Burada Türk gençliğinin düşüncelerini ve hadiselere bakışını anlattı. Aynı zamanda Türkiye’de de UNESCO’nun çeşitli toplantılarına iştirak etti.

Kanada’dan sonra Belçika’ya geçen Muhterem Ömer Öztürk, burada üç gün kaldı. Dünya Gençlik Teşkilatı Dış Temaslar Müdürlüğü’nün davetlisi olarak çeşitli görüşmeler ve çalışmalar yaptıktan sonra İstanbul’a döndü. Dönüşünde 8 Ağustos 1970 Cumartesi günü MTTB binasında bir basın toplantısı düzenler ve özet olarak şu bilgileri verdi:

“9 Temmuz 1970 Perşembe günü New York’ta BM Genel Kurul Salonu’nda Dünya I. Gençlik Kurultayı, 122 ülkeden 648 delegenin iştirakiyle çalışmalarına başlamış, kurultayın ilk konuşmasını davet sahibi olarak BM Genel Sekreteri U. Thant yapmış, daha sonra komisyon çalışmalarına geçilmiştir. Bunlardan ayrı olarak tarafımdan yapılan davetle Müslüman ülkelerin temsilcileriyle müteaddid toplantılar yapılmış, birlikte hareket esası üzerinde durulmuş, ileride de devam edecek temaslarımız neticesinde ‘Müslüman Gençlik’in sesini bütün dünyaya duyurma kararı verilmiştir. Bu davette bana en büyük desteği sağlayanın da Endonezya’da komünistleri temizleme hareketini idare edenlerden Muhammedî Talebe Teşkilatı Reisi Lokman Harun ile Muhammed Sıddık olduğunu zikretmeden geçemeyeceğim.

Kurultay’a 25 yaşından büyük olanların alınmaması kararlaştırılmışken başta Rusya olmak üzerebütün demir perde ülkelerinin 35-40 hatta 47 yaşındaki temsilcilerini göndermesi, bunların aynı merkezden aldıkları komitacı taktikleri bütün dünya gençlerinin gözleri önünde tatbikten çekinmemeleri sık sık hadiseler çıkmasına sebep olmuştur. Türkiye delegesi olarak benim de katıldığım Barış Komisyonu Başkanlığı’na, rey sandığı kaçırılarak bir oldubitti ile el-Fetih’in komünist delegesinin seçilmesi ve bu komünistin, hür dünya temsilcilerine konuşma hakkı vermemesi, konuşma imkânı bulanların da komünist delegelerin sıra kapaklarını vurarak konuşmaları dinletmemeleri bunun en güzel misalidir. Meselâ, ben komisyonda konuşurken kasten hoparlör kesildi, konuşmama kapakların gürültüsü arasında hoparlörsüz devam etmek zorunda kaldım.

Aynı durum, daha sonra genel kurulda da devam etti. Divan başkanının kendilerinden olmamasını bahane ederek yine hâdise çıkarmak yoluna gitmişlerdir. Genel kurulda anti-komünist hür ülkelerin temsilcileri çoğunlukta olmadığı için, Rusya’nın Çekoslovakya’dan çekilmesi ve Türkistan’daki vahşete son verip oranın istiklâlini tanıması yolundaki genel kurulun isteği alkışlanmış ama komünistler yine hâdise çıkartmak küstahlığını göstermişlerdir.

Aynı konuşmamızda ve verdiğimiz tebliğde bunlardan başka Batı Trakya Türklerine yapılan zulümden, Kıbrıs davamızdan da bahsedilmiş ve İsrail’in suçluluğunun kabulü ve kınanması istenmiştir. Komünistlerin bu taktiklerine rağmen sadece Barış Komisyonu Raporu’na, Çekoslovakya’dan Rusya’nın çekilmesi isteği ekletilebilmiş; Türkistan, Batı Trakya Türkleri, Kıbrıs meselelerinden bahsettirmek mümkün olmamıştır. Bu arada tarafımdan U. Thant’la Sayın Büyükelçimiz Ümit Haluk Bayülken’in de katıldığı bir görüşme gerçekleştirilmiş, Amerika’nın Sesi Radyosu’nda ve Amerikan televizyonunda Türkiye adına konuşmalar yapılmıştır.

Dünya I. Gençlik Kurultayı Barış Komisyonu, İktisadî Kalkınma, Eğitim, İnsan ve Çevresi Komisyonlarından gelen raporları bazı değişikliklere uğratarak kabul etmiş ve komünistlerin sık sık çıkarttıkları kavgalara sahne olarak U. Thant’ın konuşmasıyla 1972’de tekrar toplanmak üzere dağılmıştır.

Kurultay’dan sonra Türkiye adına benim iştirak ettiğim, Kanada’daki Milletlerarası Gençlik Kuruluşları Toplantı’sına gidilmiş ve ileride Kanada’da yapılacak esas toplantıya hazırlık mahiyetindeki çalışmalarda bulunulmuştur.”[1]

 

MTTB BAŞKANLIKLARI

Millî Türk Talebe Birliği, kuruluş gayesine yönelik faaliyetleri 1971 yılına kadar aralıklarla devam ettirmeğe çalışmış, bu tarihe kadar belli mihrakların kontrol ve desteğindeki faaliyetleri ile ön plana çıkmıştır. Bir önceki dönem genel muhasiplik vazifesinde iken Türkiye Temsilcisi olarak katıldığı ‘Dünya Gençlik Kurultayı’nda kendisini gösteren, konferans müddetince Birleşmiş Milletler binasında Müslüman ülke temsilcileri için ezan okutup mescid açtırarak Müslüman gençlerin namaz kılmasını temin eden Ömer Öztürk’ün 26 Mart 1971 yılında genel başkan olmasıyla, MTTB gerçek kimliğine kavuşmuş, temsil ettiği vazife için iftihar vesilesi olmuştur.

Bu döneme kadar kamuoyuna yönelik göstermelik faaliyetlerinden öteye gidemeyen, Türkiye’deki güdümlü kör dövüşün bir oyuncusu durumunda olan MTTB,  büyük bir dönüşüm yaşayarak, artık hiçbir mihrakın kontrolü ve desteği olmaksızın ve Türkiye’de bu mihrakların sahnelediği senaryoların hiçbirinin oyuncusu olmaksızın, ülkemizin en güvenilir teşkilatlarından biri hâline gelmiştir.

MTTB, Muhterem Ömer Öztürk’ün verdiği ruh ve ivme ile 1980’e kadar aynı vazifesini devam ettirmiştir. Bu dönem gençliğin, sokaktan kütüphaneye, kitaba; ilmî ve kültürel çalışmalara çekildiği dönem olmuştur.

Hiçbir şeyi kolay kolay beğenmeyen merhum Necip Fazıl, Cumhuriyet dönemi gençliğinin, üniversitelerin ve MTTB’nin bir tahlilini yapacak ve Ömer Öztürk Dönemi için ‘Sütbeyazı Dönemi’ hükmünü verecektir.

  1. Genel Kurul ve Muhterem Ömer Öztürk’ün Başkan Seçilişi

Kuruluşundan o güne, 56. yılını tamamlayan Millî Türk Talebe Birliği’nin 50. Genel Kurulu, 25 Mart 1971 tarihinde MTTB’nin Genel Merkez Binası’nda çalışmalarına başlamıştır.

Bütün bu çalışmalar 26.03.1971 günü akşamına kadar sürmüş, akşam 50. Genel Kurul’un Genel Başkan seçimi maddesine geçilmiştir. Genel Kurul’dan genel başkan adayı istenmesi üzerine, MTTB 49. Dönemi Genel Muhasibi ve İstanbul İktisadî ve Ticarî İlimler Akademisi talebesi Muhterem Ömer Öztürk tek aday gösterilmiş, salon adayı ayakta alkışlamıştır.

Davayı Özetleyen Konuşma

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.), ‘İslâm Gençliği yetiştirme vazifesi’ ile görevlendirmesi üzerine aday olduğu MTTB başkanlığı seçiminden önce Muhterem Ömer Öztürk kürsüye gelerek şu veciz konuşmayı yapar:

“Millî Türk Talebe Birliği 50. Genel Kurulu’nun Sayın Riyaset Divanı, muhterem davetliler, kıymetli delege kardeşlerim, hepinizi hürmet ve muhabbetle selâmlarım.

Biz talebelerin ulaşabileceği şerefli ve şerefiyle mütenasip mesuliyeti olan, Türk yüksek tahsil gençliğinin temsilciliğine, teşkilâtımızın Genel Başkanlık görevine talip olarak huzurunuza gelmiş bulunuyorum.

Talip olduğum vazifenin ağırlığını ve zorluğunu müdrikim. Memleketimizin içinde bulunduğu şartlar dâhilinde, yüksek tahsil gençliğine büyük görevler düşmektedir. Yarının yürütücü kadrosu gençlik, bugünün sakat millî eğitim siyaseti neticesinde maziden kopuk, istikbali düşünebilme imkân ve kapasitesinden mahrum bir tarzda yetiştirilmektedir. Eğitimimizin, millî olmaması, mazisine lâyık, istikbaldeki vazifesine hazır, mukaddesatına bağlı gençler yetiştirilmesinde gençliğin temsilcisi olarak gereken çalışmaları yapmak en büyük görevlerimizden olmalıdır.

Teşkilâtımız, ismi ile mütenasip bir çalışma devresine girmelidir. Birliğimizin gövdesinin, ismine yakışır şekilde oluşturulması en büyük temennimizdir. Orta tahsilden itibaren, talebelerle çok yakından ilgilenmek ve onları kazanmak, birer mücahit ruhu ile yetişmelerini sağlamak başlıca görevimiz olmalıdır.

‘Parçala yut’ prensibi ile şer cephesinin tazyîki neticesi bölük pörçük olan cephemizin birliğinin sağlanmasını bir an önce temin etmek gerekir. Tam bir kadro çalışmasına gidilmeli, kolektif çalışmalar yapılmalıdır.

Seçildiğim, heyetinizin tasvibine mazhar olarak Genel Başkanlık görevine getirildiğim takdirde, yapılması lazım gelen ve yapılması imkân dâhilinde olan çalışmaları yapacağımı ve bütün gayretimle uğraşacağımı vaat ediyorum. Sizlere iyi niyetimi vaat ediyorum. Asırlardır yerleşmiş, ebede kadar devam edecek olan umdelerin anayasam olacağına sizleri şahit tutuyorum.

Seçilsem de seçilmesem de inandığım davanın bir neferi olarak son nefesime kadar Hakk’a hizmet yolunda olacağım.

Mukallitler kervanında, gaflet çöllerinden havlayanlar varsın hıyanetlerini haykıra dursunlar. Mukaddesatçı Türk Gençliği, kurtuluşun ufuklarına doğru güven içinde yürüyecektir.

Sözlerime son verirken yarım asrı aşkın bir teşkilâtın genel kurulunu teşkil eden siz değerli arkadaşlarımı, şahsınızda Türk yüksek tahsil talebelerini saygılarımla selâmlar, kongremizin memleketimiz, milletimiz ve camiamız için hayırlı ve uğurlu neticeler tevlit etmesini Allah’tan niyaz ederim.”

İlk Basın Toplantısı

Daha sonra seçimlere geçilir. Yapılan oylamada genel kurul delegasyonu, 132 oyla Muhterem Ömer Öztürk’ü 50. dönem MTTB genel başkanı seçer.

Böylece MTTB’de yepyeni bir dönem ve bütün Türkiye’ye damgasını vuracak bir gençlik hareketi başlamış olur.

Göreve geldikten sonra yaptığı ilk basın toplantısında, Türkiye ve dünya meselelerine bakışını anlatan Ömer Öztürk, konuşmalarını şu sözlerle bitirir:

“Millî Türk Talebe Birliği olarak bütün ithal malı düşüncelerin karşısındayız. Türk’ün kendisine has millî, mukaddes düşüncelerinin savunucusu olduk ve olacağız. Türk yüksek tahsil gençliğine fikrî ve kültürel çalışmalarla hizmet etmeği tek gaye ve yol edindik. Biz anti-komünist ve anti-kapitalist bir harekâtın gençliğiyiz. Halk topluluklarının candan bağlılığı ile entellektüel halk sentezini bu teşkilâtta kurduk. Hedefimiz bütün Türkiye’de bu sentezi gerçekleştirmektir.

Hepinizi ‘zafer inananlarındır’ îmânıyla selâmlıyorum.”

İslâmî Gençlik Yetiştirme Vazifeleri

MTTB başkanlığına aday olmalarının arkasında, Birlik’in zorlu günlerden geçiyor olması yatmaktaydı. Bunun farkında olanlar, Ömer Öztürk’ün başkan seçilmesiyle, işlerin yoluna gireceğini düşünüyor ve Öztürk’e:

– Başkan sen ol, yoksa birlik elimizden gidecek!, diyorlardı.

Muhterem Ömer Öztürk ise bu hususu Sâmi Efendi hazretlerine soramazlar ve Hazret’in Adana’daki halîfesi Hasan Efendi Hazretlerine sormaya karar verirler. Bu düşünceyle 1969 senesinde Adana’ya giderler ve orada bir hafta beraber bulunurlar. Ancak bu esnada Hasan Efendi rahatsızlık geçirir. Geçirdiği enfaktüsten bir hafta sonra da irtihal eder. Böylece Ömer Öztürk, yönelteceği iki suali de soramadan İstanbul’a dönmek durumunda kalır.

Fakat daha sonra Allah tarafından hatırına getirilir ki Hasan Efendi, sorular sorulmadan, hastalıktan evvelki sohbetlerinden birinde bunların cevabını;

– Cenâb-ı Hakk’a hamd ü senalar olsun, burada bir avuç da olsa, Müslümanlar olarak varsınız. Bâb-ı Âlî’de, Pâyitaht-ı Osmânî’de ‘Allah’ diyorsunuz, bu ne büyük nimettir, diyerek “kerâmeten-min’allâh” cevabını vermiş idi.

Bilahare, Talebe Birliği başkanlığı için Sâmi Efendi Hazretleri’nden izin talep edildi. Musa Topbaş, Osman Çataklı, Sâmi Efendi hazretlerine gidip:

– Efendim, Ömer’e Talebe Birliği başkanlığı için izin verirseniz gençliğe hizmeti olacak, İslâmî gençlik yetişecek… Kendisine biz teklif ettik MTTB başkanlığını kabul etmedi; siz talimat verseniz de şu başkanlığı kabul etse!, diye düşüncelerini arz etmişlerdi.

Sâmi Efendi hazretleri (k.s.) da Muhterem Ömer Öztürk’e:

– İnşallah orada İslâmî gençlik yetiştirmeğe vesile olursunuz!, demişlerdi.

İşte Sâmi Efendi’nin söylediği şu sözün bereketi ile, 40 yılı aşkın zamandır Allah (c.c.), Muhterem Ömer Öztürk’e İslâm gençliği yetiştirmeği nasip etmiştir, elhamdülillah.

Sâmi Efendi’nin bu sözü üzerine Muhterem Ömer Öztürk kendilerine sorarlar:

– Efendim siz bana, İslâm gençliği yetiştirmek için hayırlara vesile olursunuz; git, başla buyurdunuz. Başımın üstünde yeri var; bana bir şey demek düşmez. Ama Talebe Birliği siyasî bir yer. Siyaset de yalanla daima iç içe. Ben sizden çok şeyler öğrendim ama bir tanesine çok dikkat ediyorum; her hususta onu tatbik etmeye çalışıyorum. O da, mutlaka dürüst olmak, kesinlikle yalan söylememek.’

Bunun üzerine Sâmi Efendi’nin dudaklarından şu sözler dökülür:

– Dürüstlük en büyük siyasettir. Yalan söylememek şartıyla, bu dürüstlüğe devam etmek şartıyla ağzınıza geldiği gibi konuşursunuz. Allah muvaffak etsin.

MTTB’de Yapılan Bazı Faaliyetler

Genel başkanlık teklifini evvela reddedip, manevi terbiyesinde yetiştiği Sâhibü’z-zaman Hz. Mahmud Sâmi Ramazanoğlu’nun (k.s.) tasvip ve tasdikleri ile kabul eden Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Sâmi’nin (k.s.) kendisine öğrettiği “Dürüstlük en büyük siyasettir” sözünü düstur edinmiş, dürüstlükten taviz vermeden çok rahat bir şekilde her yerde konuşmuşlardır. Buna hâlen ber-hayat olan dava arkadaşları şahittir.

Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB Genel Başkanlığı bi’l-fiil yaklaşık iki buçuk yıl sürmüştür. Bununla birlikte, MTTB’nin kapatılışına kadarki yaklaşık on yıllık devrede de MTTB’de yapılan faaliyetlere madden, manen ve fikren destek olarak Birlik’in İslâmî çizgide kalmasını sağlamıştır. Fiilî başkanlıklarından başlayarak Birlik faaliyetlerinin ele alınması elinizdeki çalışmanın sınırlarını aşacaktır. Belki bunların ayrı ciltler hâlinde yazılması gerekecektir. Bu sebeple, burada bazı hatıraları, faaliyetleri kısaca zikretmekle yetineceğiz.

Spor Kulübü Kurulması

Birlik faaliyetlerine talebeyi çekmenin bir aracı olarak kurulan Spor Kulübü hakkında Muhterem Ömer Öztürk şunları ifade ediyor:

“O günkü Millî Türk Talebe Birliği’nin maddî durumu müsait değildi. Dilenmemek şartıyla, Birlik’in giderlerinin temin edilmesi lazımdı. Bunun için bir Spor Kulübü kurmuştum. Gençlik Bakanlığı’nın müsteşarını da ben tayin ettirdiğim için çok kısa sürede Beden Terbiyesi’nden kulübü federe ettirdim. Dört bir tarafta, müsabakalara iştirak ettik. O zamanki fikstürlere, gazetelere bakıldığında ‘MTTB Basketbol Kulübü,  MTTB Voleybol Kulübü’ ve diğer kulüplerin faaliyetleri görülebilir. Hatta oradan bir şey anlatayım:

Basketbolda üçüncü amatör kümedeydik, kazanırsak ikinci amatör kümeye yükseleceğiz. Maç, Teknik Üniversite’de… Bizim spor kulübü idarecileri çok ısrar ettiler.

– Başkanım illa sen de geleceksin, sen gelirsen maçı alırız, gelmezsen almamız zorlaşır, diye!

Biz de gittik. O sırada Bekir Yıldız, Spor Kulübü’nün müdürüydü. Abdullah Gül de MTTB İcra Konseyi Muhasibi’ydi. Ben gidemezsem diye onu da göndermiştim. Başkanlığı temsilen orada bulunuyordu. Maç sırasında bağırıp çağırırken kavga çıkmış. Polis de almış götürüyor arkadaşları. Bir komiser yardımcısı iki de polis Abdullah Gül ile Bekir Yıldız’ın elinden tutmuş götürüyorlar. Bana haber verdiler. Gittik, komiser yardımcısıyla selâmlaştım. Adam öyle sert konuşuyor ki…

– Ben Talebe Birliği genel başkanıyım, dedim.

– Evet, ne olacak? dedi.

– Ne olacağı yok; bakın İstanbul güzel yerdir. Haberiniz olsun komiserim, dedim.

– Kardeşim, şu adamlarına sahip çıksana. Bir daha kavga mavga çıkarmasınlar. Al git arkadaşlarını, dedi.

Tabii polisler anlamadı, ama komiser yardımcısı ne demek istediğimi anladı. O arkadaşları böylece polisin elinden almış olduk.

Spor Kulübü ile Elde Edilmek İstenenler

Talebenin toplanmasına vesile olan spor kulüpleri teşkilatlandığı her okulda mühim rakamlara ulaşıyordu. Mesela Yıldız Teknik’de dört yüz kişiye ulaşılmıştı. Muhterem Ömer Öztürk’ün deyişiyle;

– Bu sayı yalnız camide cemaat ile kıldığımız namazdaki talebe sayısı… Oy verenler ise daha fazlaydı. Mesela Işık Mühendislik’te bin beş yüz; İktisadi Ticarî İlimler Akademisi’nde iki bine yakın oyumuz vardı. Bu oyları toplamamızda spor kulüplerinin mühim rolü vardır. Kulüpler, talebeleri bir araya getirmemizde de mühim rol oynuyordu.

Spor kulüpleri federe ettirildi; takımlar hem basketbolda, hem de voleybolda çeşitli başarılar elde etti. Kulüpteki talebelerin hepsine birer lisans veriliyordu. Üye olup aidat ödeyenlere ise çeşitli stadlarda düzenlenen amatör kulüp maçlarına serbest giriş kartları veriliyordu: Vefa Stadı, Şeref Stadı gibi… Dönemin gençleri ceplerinde böyle bir lisansın olmasını önemli addediyorlardu. Bu şekilde Spor Kulübü kayıtlı bin beş yüz üyeye ulaştı. Üyelerin her ay yatırdığı on lira aidat, aynı zamanda Birlik için bir gelir kaynağı oluşturmuştu. Bu hâliyle Spor Kulübü, ülkenin en büyüğü olmuştu. Hatta bununla ilgili Muhterem Ömer Öztürk şu anekdotu anlatır:

“- O sene güreş minderleri değişmişti. Eskiden minderler dört köşeydi. 1971’de dört köşe olan minderleri yuvarlağa, şu anki kullanılan hâline, çevirdiler. FILA Türkiye’ye iki tane örnek minder göndermişti. Allah rahmet eylesin, Avni Akyol’un Ferit Melen vasıtasıyla Gençlik ve Spor Müsteşarlığı’na getirilmesine sebep olmuştum. Ona:

– Ağabey minderlerden bir tanesi benim! dedim.

– Niye senin? diye sordu.

– Türkiye’nin en büyük spor kulübü benim de ondan, bin beş yüz lisanslı sporcusu olan başka bir kulüp var mı? Beden Terbiyesi’ne sorabilirsiniz. Büyük kulüpler de dahil, dedim.

Minderin bir tanesini aşağıdaki salona koydurdum. Güreş İhtisas Kulübü’nün güreşçilerini getirtip orada güreş yaptırıyordum. Böylece onları seyre gelen bir güreş seyircisi de teşekkül etmiş oldu. Seyirciler, sonradan konferanslara, sohbetlere, seminerlere iştirak etmekte ve böylece verimli bir çalışma zemini oluşmaktaydı.

Sünnete uygun spor dallarını desteklediğimiz gibi sünnete aykırı olanları da zamanla tasfiye ediyorduk. Bu tasfiyeler sonucu en son güreş ve kılıç-kalkan kalmıştı.”

Türkiye’de İlk Dershanecilik (Uzun Dönem Kursları)

MTTB’de Spor Kulübü hâricinde bir de Kitap Kulübü vardı. Burada çeşitli kitaplar duruma uygun şekilde kimine paralı, kimine parasız dağıtılıyor ve okuma alışkanlığını yaygınlaştırmak hedefleniyordu. Ayrıca birçok yerde düzenli seminer dizileri devam ettirilmekteydi. Bunlarla birlikte ilk defa uzun dönem üniversiteye hazırlık kursları, eğitim kursları, yine bu dönemde başlatılmıştır. Kurslara rağbet o kadar fazlaydı ki kayıt yaptırmak isteyenler araya birilerini koyma yoluna tevessül etmekteydiler. Bu konuyla ilgili olarak dönemin İstanbul Valisi Vefa Poyraz’dan bahsedilebilir. Bir gün Birlik’e telefon açan Vali Poyraz ile Ömer Öztürk arasında şöyle bir konuşma geçer:

– Evladım, benim yeğenim size müracaat etti. Yer yok, alamayız demişsiniz. Aile içinde rezil olurum. Senin işin olduğu zaman, ben senin işini görüyorum. Sen de benim işimi göreceksin, dedi.

– Vali Bey, değil oturacak, gezecek yer yok. Her taraf dolu. İstemez miyim.

– Sen bir çözüm üretirsin, şu çocuğu kursa kaydet lütfen.

– Vali Bey, madem bu kadar ısrar ediyorsunuz. Bir tabure verip koridora oturtalım, sizin hatırınıza. Hoca geçerken kalkıp ona yer verir artık.

– Aman oğlum, ne istersen yap. Olmadı ayakta dursun, yeter ki al.”

Kurslar ve diğer faaliyetlerle MTTB’nin faaliyet sahası oldukça geniş bir alana yaygınlaştırılmıştı. O zamanın sıkıyönetim şartlarıyla üniversite gençliğinin gerçekleştirdiği bu faaliyetler dikkate alındığında, bugünün serbest şartlarında nelerin yapılabileceği üzerine düşünmek gerekir.

El mi Yaman Bey mi…

Sıkıyönetim şartlarında kimi aksilikler de çıkmıyor değildi. Bir Güreş Kurultayı tertip edilmişti. Dönemin Gençlik ve Spor Bakanı Sezai Ergun da iştirak edeceğini söylemişti. Kurultay, saat 14.00’te Talebe Birliği Konferans Salonu’nda gerçekleşecekti, ancak bir gün önce akşam saat 18.00’de haber verdiler ki, Yerebatan Sarayı’nın karşısındaki İnzibat Karakolu’ndan bir binbaşı bir askerle yazı gönderir. Kendisi de telefon açarak; “Yarınki toplantınızı iptal ettik, der. Muhterem Ömer Öztürk, krizi çözmek için harekete geçer, lakin Paşa’yı gece bulma ihtimali yoktur. Bunun üzerine Faik Türün Paşa’ya ulaşmak aklına gelir. Zira Paşa, emir subayı Lütfi Albay’a;

– Bak bu çocuk fî-sebilillâh çalışıyor. Ne zaman bir iş için müracaat etse, benimle bu çocuğu görüştüreceksin, demişti. Sabah olunca Faik Türün Paşa’nın emir subayı Lütfi Albay’ı arayan Muhterem Ömer Öztürk, şöyle devam eder:

– Paşamız nerede? diye sordum.

– Hadımköy’de birlikleri denetlemeğe gitti, dedi.

– Albayım! Rezil olacağız! deyince;

– Ne oldu, hayrola Ömer? dedi.

– Bir Güreş Kurultayı tertip ettik, Kurultay’a Gençlik ve Spor Bakanı da gelecekti. İnzibat Karakolu’ndakiler toplantıyı iptal etmişler, dedim.

Lütfi Albay telefon açıp işin aslını öğrenmiş. Kıbrıs Fatihi diye takdim edilen Tümgeneral Osman Fazıl Polat Paşa toplantıyı iptal etmişti.

Lütfi Albay:

– İş beni aştı yapacağım bir şey yok, dedi.

– Ne yapacağız o zaman? dedim.

– Merak etme, öğleyin Fatih Camii’nde bir orgeneralin hanımının cenazesi var. Paşa oraya gelecek. Gel, ben seni onunla görüştürürüm. O halleder, dedi.

Fatih Camii’nde cenaze için toplanmışlar. Namaz kılmadıkları için dışarıda bekliyorlardı. Lütfi Albay’ı gördüm. ‘Gel, gel!’ diye işaret etti.

– Paşam, Ömer’in bir maruzatı var, diye beni görüştürdü. Paşa:

– Söyle, buyur evladım?’ diye sorunca anlattım:

– Paşam biliyorsunuz, bütün yapılacak faaliyetler için izin alıyorum. Bu ay için aldığım izinlerden biri de saat 14.00’teki Güreş Kurultayı’mız içindi. Gençlik ve Spor Bakanı da gelecekti. Alemdar İnzibat Karakolu’ndan izni iptal etmişler, deyince birden, toplantıyı iptal ettiren merkez komutanı Osman Fâzıl Paşa’ya döndü ve:

– Fazıl Paşa! dedi. O da:

– Buyurun komutanım! deyip çakıldı hemen, göbekli de birisiydi.

– Kim iptal etti, benim verdiğim izni! dedi.

Merkez Komutanı susuyor tabi, cevap yok.

– Koş derhâl telsiz ile haber ver, ben bu çocuklara izin verdim. Toplantıyı yapsınlar. Mahcup etmeyin bunları! dedi.

Fatih Camii’nde cenazelerin konduğu yerden derhâl koşarak gitti, telsizle haber verdi. O zaman ben yirmili yaşlarda, spor yapan biri olarak Merkez Komutanı’nın arkasından zor yetişiyorum! Caddeye indik arabadan telsizle haber verdiler.

– Toplantı, komutanımızın izni ile yapılmaktadır. Derhâl İnzibat Karakolu’na bildirin!

Böylece Güreş Kurultayı’nı yaptık! Elhamdülillâh.

Meğer izni Osman Fazıl Polat’ın kendisi iptal etmiş. Polat Paşa, daha önceden de bize çeşitli engellemelerde bulunmuştu. Fatih Camii’nin avlusundaki yurt da bize aitti. Birgün yurda gelip dinamit bulundu diye kırk üç arkadaşı alıp götürmüşler. Ankara’dayken beni aradılar. Çocuklar hiçbir yerde yok, kayıp.

Birinci Şube Müdürü Ilgaz Aykutlu vardı. Benim Ferit Melen ile münasebetimi bildiği için bana yardımcı oluyordu.

– Vallahi bizde değiller Ömerciğim, bak gel gezdireyim! dedi.

Gittik. Bütün birinci şubeyi ve odaları gezdirdi. Nezarethane dahil her yeri gezdirdi. Hakikaten yoklar. Sağmalcılar Cezaevi o zaman yeni yapılıyor. İçeride arattırdık. Savcılık listesinde yok isimleri. Nereyi aradıysak yoklar.

Meğer, bulamayalım diye Sağmalcılar Cezaevi’nin revirine koydurmuş. Arkadaşlarımızı oradan bulup çıkardık.”

Kral Faysal’ın Özel Daveti

Suudi Arabistan Kralı merhum Faysal, çeşitli temaslarda bulunmak üzere Millî Türk Talebe Birliği’ne müsteşarını göndermişti. Görüşmeler bitince müsteşar müsaade alıp ayrıldı. Muhterem Ömer Öztürk de müsteşar ayrıldıktan sonra, namaz kılmak için Talebe Birliği’nin bodrum katına, son zamanlara kadar vakfın mescidi olarak da kullanılan mekâna iner.

Meğer Ömer Öztürk ayrıldıktan sonra müsteşar: ‘Namaz vakti oldu, ezan da okundu, nerede namaz kılabiliriz?’ diye sorar. Ona mihmandarlık eden kişi; ‘Bunların aşağıda kendi mescidleri var, gelin burada kılalım’ der. Müsteşar mescide gelir ve beraber namaz kılınır. MTTB Başkanı olarak namazı Ömer Öztürk kıldırır. Türkiye Talebe Birliği başkanının hem namaz kılıp hem de kıldırmasından oldukça memnuniyet duyan müsteşar, Suudi Arabistan’a dönünce yaşadıklarının hepsini merhum Faysal’a anlatır. Bu durum Kral Faysal’ın da çok hoşuna gider ve Muhterem Ömer Öztürk’ü üç defa davet eder. Ancak o zamanlar 1630 sayılı Dernekler Kanunu’yla Birlik’in kapatılmağa çalışıldığı zamanlardır ve yoğunluktan dolayı davete icabet edemez. Kralın son olarak gönderdiği üçüncü mektubunda, ‘Kendin gelemiyorsan, yerine birisini gönder!’ diye yazması üzerine Muhterem Ömer Öztürk, Yüksek İslâm mezunu olması hasebiyle biraz Arapça bilir diye, o dönem İzmir Teşkilat Başkanı olan Fehmi Koru’yu gönderir. Kral Faysal, Fehmi Koru ile, ‘Bize bir elçi gönderdiğiniz ve Türkiye’de yaptığınız hizmetlerden ötürü…’ mealinde bir teşekkür mektubu gönderir.

Bununla birlikte zikri geçen kişi Sayın Abdullah Gül’ün başbakanlığı sırasında bir gazetede hayatını anlatırken;

– Abdullah Gül ile İngiltere’de beraber bulunduk. Benim yakın arkadaşımdır… vb., dedikten sonra;

– Talebe Birliği’nde Kral Faysal beni özel olarak davet edip özel uçakla aldı ve özel olarak ağırladı. Özel davetlisi olarak hac yaptım, der. Muhterem Ömer Öztürk’ün mirası -her yerde olduğu gibi- maalesef burada da başkaları tarafından paylaşılmıştır.

Başbakan’a Sunulan İstihbarat Raporu

MTTB’nin yeni dönemdeki faaliyetleri kimi çevrelerde büyük rahatsızlığa da sebebiyet vermekteydi. Bu çevreler Birlik başkanının, Başbakanlık’a sık sık girip çıkmasından ve Başbakan Melen’in de Birlik’in işlerine sahip çıkmasından rahatsızdı. MİT’e de bir dosya hazırlatıp, Başbakan Ferit Melen’in önüne koymuşlar. Muhterem Ömer Öztürk, Melen’i ziyarete gittiğinde raporu açan Melen:

– Bunlar niye sana böyle şeyler söylüyor evladım? diye sâfiyane bir şekilde sorar.

Rapordan birkaç pasaj okudu. Orada Öztürk’ün Sâmi Efendi hazretlerine sorduğu sorunun cevabı veriliyordu.

İstihbarat elemanı yahut müsteşar, Başbakan’a talimat verme yetkisine sahip olmadığından, kendi usûllerince başbakanın yanlış(!) yaptığını gösteriyorlardı.Melen bir iki satır okudu:

“Kendisi hakkında en iyi malumat kendisinden alınır. Yakın temasta zarar vardır. Çok yüksek ikna kabiliyeti vardır.” Ez-cümle Başbakan’a:

“İçeri giriyor, çıkıyor işini yaptırıyor. Bu adamı içeri alma, sana istediğini yaptırır” demekteydiler. Raporda dikkat çeken sözlerden biride şu idi:

‘Katiyen yalan söylemez, her söylediği söze güvenebilirsiniz.’ Bu da Millî İstihbarat Teşkilatı’nın tespiti…

Hazret, ‘Dürüstlük en büyük siyasettir. Bu söylediğiniz dürüstlüğe devam edin, ağzınıza geldiği gibi konuşun’ diyerek Öztürk’e sınırları çok geniş bir izin vermişti. Yani dürüst ol, her hâlükârda, her yerde doğru konuş, hiç çekinmeden!

Hz. Sâmi (k.s.), doğruluk yolundan ayrılmayan böylelerin her zaman arkasındadır, elhamdülillah. Ve bunuda bazen hissettirmesi icab ediyor. Hazret bunu doğrudan sözle söylememekle birlikte, ‘En emin ihvanım’ diyerek Muhterem Ömer Öztürk’e bu mesajı iletmişti.

Devletin Zirvesiyle Temasları

Muhterem Ömer Öztürk, MTTB’nin işleri için Ankara’ya çeşitli temaslar kurmağa giderken yönetimdeki diğer talebeler alışsınlar ve kendisinden sonra da bu temaslara devam edebilsinler diye her seferinde yanında farklı birini götürüyordu.

Önceki dönemlerde Talebe Birliği’nin devlet ricali nezdinde pek itibarı yoktu. Mesela, MTTB’nin eski başkanlarından biri, başkanlığı sırasında Ulaştırma Bakanı ile randevusu belirlendiği hâlde Ankara’da on bir gün beklemiş ve görüşemeden geri gelmişti. Muhterem Ömer Öztürk döneminde ise Birlik’in itibar ve prestiji artmış ve görüşülmek istenip de görüşülemeyen kimse olmamıştı. Muhterem Ömer Öztürk, Başbakan’la bile hem de kapısında hiç beklemeden görüşmüştür.

Bir defasında Cumhurbaşkanlığı’nda davet verilmişti. Bütün devlet erkânı orada idi. Görüşme talebi alma ihtiyacı olmadan, kimler istenirse bulunup görüşülebiliyordu. Muhterem Ömer Öztürk bu resepsiyona, Orhan Yentürk’ü götürmüştü. Birçok bakanla görüşmeler yapıldı. Davet dönüşünde Orhan Yentürk arkadaşlarına dedi ki:

– Ömer ağabeyle gidince ben zannettim ki devlet erkânı konuşacak biz de dinleyeceğiz. Kimin yanına gittiysek, Ömer ağabey konuştu, onlar dinledi!

Elbette burada esas mesele kişinin kendi ağırlığını bilmesi, devlet ricalinin de birer insan olduğunu;  MTTB ve temsilcilerine nerede, nasıl ihtiyaçları olduğunu bilmek. O zamanlarda talebe meselesi mühim bir hadise idi. 1968’de kavgaların, dövüşlerin çok fazla olduğu, dünyada talebe hareketlerinin çok ileri olduğu bir dönemdi. Siyasîlerin talebe temsilcilerini kazanma hedefi vardı. Onların da birer insan olduğu ve ne gibi ihtiyaçları olduğu bilinir ve ona göre de hareket edilirse, yukarıda da açıkça görüldüğü üzere, Allah’ın izniyle muvaffakiyet nasip ve müyesser olur.

Uzaklardan Gelen Ses

Büyüklerin himmetleri kadar ikazları da zaman ve mekânla kayıtlı değildir. Buna bir misal: 12 Mart muhtırası sonrası 18 Mart Çanakkale törenleri sebebiyle ortaya çıkmıştır. Talebe Birliği olarak Çanakkale’ye 18 Mart törenlerine gitmek için Ulaştırma Bakanlığı’ndan bir gemi talep edilmişti. Hastalığı nedeniyle geziye katılamayan Muhterem Ömer Öztürk, bir konuşma metni hazırlayarak Abdullah Gül’e vermiş, o da onun nâmına konuşma metnini okumuştu. Meşhur Zuhuri Danışman’ın oğlu Rıfkı Danışman zamanın Ulaştırma Bakanı idi.  Ancak bakanlık gemi vermedi. Bunun üzerine Ömer Öztürk, Ulaştırma Bakanı Rıfkı Bey’le görüşmeğe gider.

(Eski) Başbakanlık binasında Bakanlar Kurulu salonu ile başbakanın odası karşı karşıya idi. Bu iki yerin arasında Rıfkı Danışman ile konuşan Muhterem Ömer Öztürk:

– Ayıp ettiniz, bize gemiyi vermediniz!, diye çıkışır.  Bakan:

– ‘Evladım, askerler vermedi.’ deyince Ömer Öztürk bir daha aynı şeyi tekrar eder. Bunun üzerine Danışman:

– Evladım, askerler gemiyi vermedi. Ezan okuyormuşsunuz. ‘Şimdi gemilerde ezan okuyacak bunlar, onun için gemi veremeyiz!’, diyor askerler. Benim yapacağım bir şey yok. Başka bir şey varsa söyle yapayım, dedi.

Muhterem Ömer Öztürk celalli bir şekilde bakana çıkışırken bir ses duyar. O ses:

– Yavaş konuş, bağırma! demektedir.

Ses, tanıdık gelir. Ama, sesin sahibi ortalıkta görünmez. Etrafta korumalar ve polisler vardır. İçeride ise Bakanlar Kurulu toplantısı… Rıfkı Danışman’da içeri girecektir. Muhterem Ömer Öztürk, sesini yine aynı şekilde  yüksek tutunca, aynı ses tekrar yankılanır:

– Yavaş konuş, bağırma!

Demek ki Sâmi Efendi hazretleri (k.s.) Erenköy’den oturduğu yerden, ‘Bağırma yavaş konuş!’ diyordu.

Muhterem Ömer Öztürk, Rıfkı Bey’e bir taraftan çıkışırken ‘Yapabileceğim bir şey var mı?’ dediğinde, Necip Fazıl’ın tabiriyle ‘volfast’ yapıp yüksek perdeden alçak perdeye geçerek:

– O zaman bize telefon bağlatır mısınız, der.

Zira Birlik’in telefonların tamamı hacizlidir ve zorla açtırıp kullanılmaktadır.

Muhterem Ömer Öztürk’ün bu talebi üzerine Bakan talimat verir:

– Hemen bugün telefon bağlansın, Ömer Bey bugün konuşacak!

Hakikaten telefon bağlanmış ve Ömer Bey o akşam telefonla konuşmuştur.

O zamanlarda ise yeni telefon bağlatmak oldukça zor bir konudur. Öyle ki 1958’de müracaat edilen ev telefonu 1974’te, yani tam 16 sene sonra bağlanması gayet tabii idi. Rıfkı Danışman’ın bağlattırdığı telefonun numarası 263003 idi; sonra 5263003 oldu. Hâlen Fatih Gençlik Vakfı’nda kullanılmaya devam edilmektedir.

Muhterem Ömer Öztürk, Birleşmiş Milletler binasındaki ezan konusunda ve daha pek çok konuda olduğu gibi burada da Hz. Sâmi’nin (k.s.) himmetini arkasında bulmuştur. Elhamdülillah.

Süleyman Demirel’in Israrlı Görüşme Talebi

MTTB bu yıllarda oldukça faal bir yapılanmaya girişmişti ve Ankara nezdinde itibarı, başkanından dolayı oldukça yüksek idi. Bu hususta Demirel örneği zikredilebilir:

Dönemin devlet ricâlinden Süleyman Demirel’in 12 Mart 1971 Muhtırası ile düşürülüp sırasıyla Nihat Erim, Ferit Melen, Naim Talu hükûmetlerinin kurulduğu ve ardından seçim yapılıp Bülent Ecevit ile Necmeddin Erbakan’ın iktidara geldiği yıllardı. Demirel, o sıralarda evinde göz hapsinde tutuluyordu ve giriş çıkışları göz hapsinde yapılmaktaydı.

Osman Çataklı, İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Süleyman Demirel’in sınıf arkadaşı olup Demirel ile arkadaşlıkları da devam etmekteydi. Demirel başbakan iken Osman Çataklı ona ‘ağa’ diye hitap ederdi. Osman Çataklı aynı zamanda Muhterem Ömer Öztürk’ün Talebe Birliği Başkanı olması için Efendi hazretleri ile konuşan kişiydi.

Süleyman Demirel’in kardeşi Hacı Ali Demirel ve Osman Çataklı, Öztürk’ün Demirel’le görüşmesi için ısrar ediyorlar, sürekli arıyorlardı. ‘Ömerciğim ‘ağa’ illa seninle görüşmek istiyor’ diyordu. O kadar ısrardan sonra Muhterem Ömer Öztürk’ü Güniz Sokak’taki evine götürdüler. Gittiğinde gece saat on iki idi. Dört saatlik görüşmenin ardından dörtte çıktı.

Muhterem Ömer Öztürk âdeti üzere, kendisini daha ötedeki durumlara hazırlamak için görüşmelerden sonra, görüşmeyi değerlendirirdi.

Bu görüşmeden sonra da bir değerlendirme yapan Öztürk, Demirel’in ne sebeple kendisiyle konuşmak istediğini anlar. Evinde göz hapsinde olduğu için kimse ile görüşemeyen Demirel’in yaptığı araştırmaya göre Ömer Öztürk, her tarafa giren çıkan biridir. Üstkademe askerî erkân ile de arası iyidir. Bazı şeyleri onun vasıtası ile askere duyurabilmek pekâlâ mümkündür.

Devlet ricali ve askerî erkân ile bu kadar rahat görüşebildiği için ‘Ömer Öztürk hoşlanmasa da benim ne olduğumu ve neye düşman olduğumu bu askerlere söyler’ diye düşünmüş. Hakikaten Öztürk bunu tespit ettiği hâlde, siyasetine uygun düştüğü için çok yerde söylemiş ve böylece Demirel’in planı da tutmuş olur.

Genelkurmay Başkanı Semih Sancar ile        Görüşmeleri

İhtilal günleri… Genelkurmaya ulaşılamayan, randevu almanın mümkün olmadığı zamanlar… Semih Sancar genelkurmay başkanıdır. Muhterem Ömer Öztürk, Birlik’le alakalı olarak görüşmek ister. Semih Sancar’ın baldızı, yani hanımının kız kardeşi, Öztürk’ün liseden arkadaşının annesidir. Onun yanına giderler. Annesi, Genelkurmay Başkanından randevu alması için ablasına telefon açarak:

– Abla bak bizim oğlanın okuldan arkadaşı olan sevdiğim bir çocuğu gönderiyorum. Bunu Paşa ile görüştüreceksin, der.

Paşa’nın evine giderler. Hanımına dertlerini anlatırlar. Hanımı, Paşa’ya telefon açarak aynen şunları söyler:

– Semih! Bizim yeğenin okuldan arkadaşı, sevdiğim bir çocuğu sana gönderiyorum. Kapıda falan bekletmeyesin. Çocuğun işini görürsün, tamam mı?’ Öztürk’e de:

– Tamam oğlum, sen şimdi git. Paşa bekliyor. Seni Paşa ile görüştürecekler.’ der.

Genelkurmay Başkanlığı’nda giriş kapısında itibaren çok ağır bir kabul prosedür olduğu halde Muhterem Ömer Öztürk rahatça girer ve işini hallettirir.

Zor Şartlarda Elde Edilen Başarılar

O dönemin zor şartlarında bütün toplantılar izin alınarak yapılmak durumundaydı. Sıkıyönetimden izin alınıyordu. MTTB de her toplantı için aylık bir liste veriyor, sıkıyönetim komutanı Faik Türün Paşa’ya tasdik ettiriyordu.

Bu toplantıların neye faydası oluyordu? Kendileri anlatıyor:

“Mesela bir okulda on üç kişi bulamazken dört yüz kişi bulduk. Okulun önüne seçim sandığı koyarak üç dört yerde seçim kazandık. Bizim için düşünülecek bir şey değildi. Adımız ‘Ecmainler’di. Okullarda kızlar bile hep ‘Ecmainler’e oy vereceksiniz, diyorlardı. Sebebi de, ‘Bunlar okulu açık tutuyorlar. Böylece eğitim devam ediyor’ idi.”

MTTB’nin Kapatılmağa Çalışılması

Türkiye’yi fırtına gibi kasıp kavuran bir anarşi dalgasının ardından suçlu arayan siyasî araştırıcılar, kanunî sınırlar içinde vazife gören kuruluşları kapatma kararı veren bir Dernekler Kanunu ortaya çıkardılar. Hâlbuki anarşi, derneklerin hudutlarını çoktan aşmış, kanunî ve gayr-i kanunî teşkilâtlanmalarla devletin kalbine yönelmişti.

Dernekler kanununda bazı değişiklikler yapılmış, hâlen üniversite, fakülte, akademi ve bunlara bağlı enstitüler, yüksekokullar, öğrenci yurtları, resmî ve özel eğitim ve öğretim müesseselerinde faaliyet gösteren bütün öğrenci dernek, federasyon, birlik ve benzerleri, bu kanunun yürürlüğe girmesiyle ‘infisah’ etmiş sayılacaktı. Ayrıca bütün üniversite, yüksekokul ve enstitülerde birden fazla öğrenci derneği kurulamayacaktı.

25 Kasım 1972 Tarihli Sabah Gazetesinin           Haberi

25 Kasım 1972 tarihli Sabah gazetesi;

“MTTB Genel Başkanı Ömer Öztürk: Dernekler Kanunu Anayasa dışıdır! diyor”, şeklinde bir haber yayınlamıştı. Haberde MTTB Genel Başkanı Muhterem Ömer Öztürk’ün yaptığı basın toplantısının metni özet olarak yayınlanmıştı. Metnin sonundaki şu sözleri dikkat çekiciydi:

“…Bu kanun özellikle, ülkemizin tek öğrenci kuruluşu olan birliğimizi hedef almıştır. Ama ne yapılırsa yapılsın, millî ve manevî değerlerine bağlı bir gençliğin yetişmesinde ve dolayısıyla mensup olduğu Türk milletine hizmet yolunda çalışanlar, bu yolda daha büyük şevkle ve kararlılıkla çalışmağa devam edeceklerdir. Menhus bir oyunun planlayıcıları ve oyuncuları milliyetçi[2] Türk gençliğinin sancağını yere düşüremeyeceklerini iyi bilmelidirler…”

Kapatılma Kararından Sonra Başlatılan Çalışmalar

Kabul edilen kanun tasarısının geçici üçüncü maddesine göre Talebe Birliği’nin kapatılması gündeme gelmişti. 23 Kasım 1972 günü Ömer Öztürk Ankara’da idi.

Ankara’dayken bazı hasetçiler Millî Türk Talebe Birliği’ne gelerek orada fitne çıkartır, arkadaşları yanlış yönlendirir ve daha kapatılmamış olan Millî Türk Talebe Birliği’ni bir oldu bittiye getirerek kapatırlar endişesi içerisinde olan Öztürk, Ankara’dan Talebe Birliği’ni arar. Telefonun diğer ucunda Raşit Ürper vardır. Ona: ‘Şu andan itibaren Genel Başkan Vekili sensin. Ben ne diyorsam onu tatbik edeceksin. Ne yapılacağını da talimatnâme şeklinde kâğıda yazarak Bekir’e veriyorum. Bu talimata göre hareket edersiniz. Bekir’i de hemen gönderiyorum’ der.

Muhterem Ömer Öztürk, başkanken bütün yol masraflarını şahsi parasıyla karşılamaktadır. Hatta kendisinden sonra gelen başkanlar, onun kendi parasıyla yolculuk ettiğini bilmezler ve Birlik’in parasıyla uçağa bindiğini zannederek, kendileri de Birlik’in parasıyla uçağa binerler diye kendisi karşılamasına rağmen uçağa binmemektedir. Ancak o gün çok acil diye Bekir Yıldız’ı[3]da yine şahsi parasıyla uçağa bindirir. Maalesef ki Yıldız o kâğıdı ne Ürper’e ne de başka birine verir.

O gün akşama kadar Ankara’da çalışan Öztürk gece uçağıyla İstanbul’a döner. Gece saat 23.00’te Talebe Birliği’ne gelince bir de bakar ki aldığı bütün tedbirlere rağmen o gün, 1562 metrekarelik dört katlı Talebe Birliği’nin tamamını boşaltmışlar, yedi kamyon eşya gitmiş, her yer eşyalarla dolmuş, kalorifer petekleri bile sökülmeğe başlanmış…

İçerisinde eski MTTB başkanlarının da olduğu Birlikçi denilen kimseler başkanlık odasında oturmuşlar ve:

– ‘Talebe Birliği artık kapatıldı. Israr etmeğe gerek yok. (O sırada da Millî Nizam Partisi kapatılmış eşyalarına da el konulmuştu.) Millî Nizam Partisi gibi Birlik’in eşyalarına da el koyarlarsa şer’an mesul olursun’ diyerek ısrarla bu yaptıklarının (Talebe Birliği’nin boşaltılmasının) doğru olduğunu savunuyorlardı. Muhterem Ömer Öztürk ise:

– Talebe Birliği’nin kaç kuruşluk eşyası vardı, satsan da bir şey etmez! der.

Yine de ısrarla aynı şeyleri söylemeğe devam etmeleri üzerine Öztürk:

– Kesin sesinizi, ben genel kurulun üçte iki oyu ile seçildim, karar da bana ait mesuliyet de… Çıkın buradan! der.

Israrlı tavırların devamı üzerine Muhterem Ömer Öztürk’e hiç âdeti olmayan işi yaptırırlar; o mecliste bulunan Tesisler Müdürü Mustafa Timuçin Aslan’a şöyle der:

– Mustafa kapıyı aç, bu adamların hepsini kapıya koy, kapıyı da üstlerine kapat, tamam mı?

Allah’a (c.c.) Tevekkül

Destek yerine köstek olanları Talebe Birliği’nden gönderdikten sonra arkadaşlarından yaklaşık 500 kişiyi toplayan Muhterem Ömer Öztürk:

– Arkadaşlar Talebe Birliği inşallah kapatılmayacaktır. Bize bu konuda gerekeni yapmak düşer. Üzülmeyin, ümitsizliğe kapılmayın. Allah’a (c.c.) tevekkül edin, der.

O gece boşaltılmış olan Talebe Birliği’nde sabaha kadar boya badana yaparlar. Sabah erken saatte de eşyaları tekrar yerlerine yerleştirirler.

Ertesi gün 24 Kasım 1972 tarihli Cumhuriyet gazetesinin manşeti şöyledir:

‘Yeni Cemiyetler Kanunu uyarınca MTTB ve 36 dernek feshedilmiş sayılacak! Üniversiteler ve yüksekokullara bağlı bütün öğrenci kuruluşlarının feshedilmesini öngören Yeni Cemiyetler Kanunu’nun Cumhurbaşkanı tarafından Meclis’ten çıktığı şekliyle onaylanması hâlinde, MTTB ve buna bağlı 36 dernek kapatılmış olacaktır.

Yeni durum üzerine, MTTB yöneticileri, bina içindeki eşyaları dışarıya çıkarmağa başlamıştır. Dün gece Cağaloğlu’nda bulunan MTTB binasında hummalı bir çalışma göze çarpmış, bina içindeki eşyalar, geç saatlere kadar kamyonlara doldurularak götürülmüştür.’

O gün saat 11.00’de basın toplantısı tertip eden Öztürk, toplantıdan önce Cumhuriyet gazetesi yazı işleri müdürü Oktay Akbal ile telefonla görüşür. Hadiselerin hakikatini iyice araştırmadan, iç yüzünü öğrenmeden yaptıkları bu haberden ötürü onu adamakıllı fırçalar.

Basın toplantısında bin senelik devlet ve medeniyetimize karşı çıkan, Türkiye’nin temellerine dinamit koyan, kahraman Mehmetçiğe silah çeken ve vicdanı sızlamadan onu vuranların koruyuculuğunu yapan bu gazete mensuplarından hiç kimse yoktu. Esasında gelmelerine de lüzum yoktu. Onların geleceği yerler, arzuladıkları yerler, elbette bizim yanımız olamazdı. Basın toplantısına bu gazete mensupları hariç bütün gazeteciler gelmişlerdi.

Basın toplantısında söyleyeceklerini dile getiren Muhterem Ömer Öztürk, Cumhuriyet gazetesini gösterir ve ‘Bu sahtekârların adına ‘Cumhuriyet’ yakışmıyor, görüyorsunuz!’, der. Akabinde gazetecilere bütün Birlik’i gezdirir. Böylece Cumhuriyet gazetesi başyazarı Oktay Akbal rezil olur.

Hz. Sâmi’nin (k.s.) Duasını Alan Müessese

Bu basın toplantısından sonra Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Sâmi’nin (k.s.) yanına gider ve, ‘Efendim böyle böyle oldu. Kanun çıktı, bu kanunla Millî Türk Talebe Birliği kapatıldı, ama inşallah uğraşacağız, içimden geçen, zihnimde tasarladığım sizin bize verdiğiniz vazife tamam olmadı; uğraşırsam netice alırım gibi geliyor. Ama şer’î mes’uliyet olmasın diye size sormak üzere geldim, ne buyurursunuz?’ der.

Sâmi Efendi şöyle buyururlar:

– Kaderullaha râzı olmak şartı ile çalışınız. İnşallah sonu hayrolur. A‘raf sûresi 89. ayetinin son kısmı olan ‘Rabbeneftah beynenâ ve beyne kavminâ bi’l-hakkı ve ente hayru’l-fâtihîn’ ayetini yakın arkadaşlarınıza yazıp verin, günde yüzer def’a okumağa devam etsinler.

Demokrasi Alternatifler Rejimidir

MTTB, yeni çıkan Dernekler Kanunu ile adeta mahkum edilmişti. Muhterem Ömer Öztürk hukukçularla bütün ayrıntıları tek tek titizlikle gözden geçirerek Birlik’i, içerisinde bulunduğu sıkıntılı durumdan kurtarmak için hukukî bir çare aramağa başladı. Yapılan çalışmalar sonunda, MTTB’nin geçici üçüncü maddenin değil, birinci maddenin şümulüne girdiği tesbit edildi ve bir Dernekler Kanunu İnceleme Komisyonu kuruldu.

Dernekler Kanunu’na göre kanun yürürlüğe girdikten sonra fakültelerde yalnız birer derneğe izin veriliyordu. Bu sebeple kanunun Cumhurbaşkanı tarafından onaylanıp Resmî Gazete’de yayınlandığı 2 Aralık günü bütün MTTB’liler Birlik’te toplanıp tümgün ve gece çalışarak 130 tane yeni dernek kurulması için gerekli çalışmaları yaptılar. Dernekleri kuracak olanlar, emniyet araştırmasından geçeceğinden, hiçbir hadiseye iştirak etmemiş olması ve adı polis kayıtlarına girmemiş olması gerekiyordu. Ayrıca her yerde yeni isimler lazımdı. Eskiden yapılabildiği gibi uydurma isimler de olmazdı.

O geceki hummalı çalışmayı Muhterem Ömer Öztürk şöyle anlatıyor:

“Birlik binasında gece çalışıyoruz; yeni derneklerin kuruluşunu sabaha kadar bitireceğiz. Benim kapım da açık, içerideki konuşmaları duyuyorum, bazen içeriye, odalara girip çıkıyorum. Raşit Ürper’i yanındakiler sıkıştırıyor:

– ‘Yorulduk, uykumuz geldi, karnımız aç!’ diyorlar. Raşit:

– ‘Ne yapayım yahu, adam gitmedi ki o da içeride çalışıyor!’ diyor. Bütün arkadaşlar odalarda, kurulan dernekleri daktilo ile yazıyor. Sabaha kadar bütün çalışmaların bitmesi ve en geç sabah saat 9.00’da hazırladığımız evrakların derneği kuracak arkadaşa ulaşması, vilayet binası açılır açılmaz bu evraklarla dernek kuruluş başvurusunun yapılması gerekiyor.

130 tane dernek dilekçesini, o gün Resmî Gazete ile beraber hiç kimsenin haberi yokken Türkiye’nin şu kadar vilayetindeki (tâ Erzurum’a kadar), arkadaşlara ulaştırdık.

Bu şekilde 130 dernek kuruldu. Allah’ın lütfu ile dernekler yeniden kurulmuş oldu.”

“Bizim Size Yapabileceğimiz Bir Şey Yok!”

Ancak 8 Aralık 1972 Cuma günü saat 18.00’de, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Ferit Melen’in de söylediği gibi ‘haksız bir tasarrufla’ İstanbul Valiliği’nce polis nezaretinde MTTB mühürlendi. Bunun üzerine bina içerisinde gece toplantı yapıldı. Şu an Fatih Gençlik Vakfı binası olarak kullanılan, MTTB’nin arka sokağındaki bina, bir gecede MTTB’den bağımsız hâle getirildi. Ömer Öztürk, ‘Arkadaşlar Allah’ın izni ile burayı kimse elimizden alamayacak’ der. Nitekim bu kısım hâlen, MTTB’nin yasal ve gerçek vârisi olan Fatih Gençlik Vakfı binası olarak olarak hizmet vermektedir.

Ortaya çıkan bu yeni durum üzerine Muhterem Ömer Öztürk, Ferit Melen’e telefon açar ve ‘Sayın Başbakanım; sizinle görüşmek istiyorum; böyle böyle işler yapmışlar’ der.

Melen; ‘Yarın gel evladım’ der. Ve 9 Aralık Cumartesi günü Ankara’ya gider.

O gün Muhterem Ömer Öztürk Ankara’da iken Talebe Birliği binasında 300-500 talebe olduğu halde polis kapıları tutmuş, kapatmıştır. Birinci Şube Müdürü Şükrü Balcı[4] MTTB genel başkan vekili Yusuf Akkaya’ya;

– Bak Yusuf! Siz Müslüman adamlarsınız. Bizim size yapacağımız bir şey yok. Başkanınız Ankara’ya gitmiş; bu işi nasıl olsa halleder. Gel şu havayı germeyelim; senin adamların içeride otursun. Dışarıya girip çıkmayın. Aramızda bir şey olmasın. Bizim size yapacağımız bir şey yok’ der.

İşte orada elinde o kadar geniş yetkiler ve güç bulunan emniyet müdürüne bunu söylettiren kuvvet, o gençlerin kalplerindeki îmân kuvvetidir. İşte Hz. Sâmi’nin (k.s.) himmeti ve Muhterem Ömer Öztürk’ün gayreti ile yetişen İslâm Gençliği…

Başbakan’ın Odasında Zuhur Eden Harika

Muhterem Ömer Öztürk, Ankara’da, Meclis’te, Başbakanlık odasında başbakan ile görüşmektedir.[5] Öztürk, Talebe Birliği’nde polislerin giriş çıkışı kontrol ettiğini, talebelerin dışarıya çıkmalarına müsaade edilmediğini Başbakan’a söyler. Başbakan, İstanbul Valisi Vefa Poyraz’a telefon açar. O esnada maçta olan Vefa Poyraz, Başbakan’ın aradığını duyunca koşa koşa gelir. Başbakan:

– Asker, polis çıksın Birlik’ten. Talebe Birliği’ni teslim edin’ diyerek talimat verir.

Bir müddet sonra Muhterem Ömer Öztürk;

– Efendim sivil polisler içeride duruyormuş, emir verirseniz onlar da dışarı çıksınlar, der.

Ferit Melen, iyi ama saf bir kimsedir. Dememiştir ki;

– Oğlum sen 2-3 saattir burada oturuyorsun, çıkıp gitmedin burada durdun. Sivil polisleri nereden görüyorsun?’ O zaman cep telefonu da yok, konuşup haber almak için. Ama bir şey demedi, Vefa Poyraz’a tekrar telefon açarak;

– Sivil polisler içerideymiş. Çocukların işine mani oluyormuş. Çıkarın sivil polisleri de binanın tamamını teslim edin’ der.

Ve böylece daha mahkeme safahatı bitmeden kendi ifadeleri ile ‘haksız bir tasarruf’ olan MTTB’nin kapatılması Başbakan Ferit Melen’in teşebbüsüyle önlenmiş, kapatılan Talebe Birliği 9 Aralık Cumartesi günü tekrar açılmış oldu.

MTTB’nin Hukukî Durumu

MTTB’nin kapatılma hadisesi bu şekilde sonuçlandıktan ve Dernekler Kanunu İnceleme Komisyonu gerekli çalışmaları yaptıktan sonra, MTTB’nin durumu mahkeme vasıtasıyla tespit ettirilmeye lüzum görüldü. Böylece Asliye Hukuk Mahkemesi’nde dava açılmasına karar verildi.

Sonradan İlim Yayma Cemiyeti başkanlığı yapan Abdülkavi Beşer, Üsküdar Asliye Hukuk Mahkemesi’nde bu konuda Muhterem Ömer Öztürk ve MTTB’ye çok yardımları olmuştur. Onun yardımıyla hukukçulardan oluşan bir heyete tespit kararı verdirir. Bu tespit kararı ile ‘Talebe Birliği’nin bu kanunun kapsamı dışında kaldığına dair bir belge alınmış olunur. Bu esnada ortaya çıkan bütün masraflar da Muhterem Ömer Öztürk’ün şahsi servetinden karşılanır.

Mahkeme Başkanının Hayreti

Talebe Birliği’nin, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde gösteri ve yürüyüş kanununa muhalefet etmekten dolayı Ankara Asliye Hukuk Mahkemesi’nde devam eden bir davası vardır. Muhterem Ömer Öztürk, Mahkeme Başkanı Hamdi Özgüç’e gider:

– Bizim sizde böyle bir davamız var, diğerlerinin namına genel başkan olarak ben iştirak etsem bu davayı yürütebilir miyiz? Duruşma sırasında ben sizden ara karar isteyeceğim. Ara kararda size soracağım: 1630 sayılı Dernekler Kanunu’na göre Talebe Birliği kapatıldı mı? Üsküdar’dan aldığım şu tespit davasına göre kapatılmaması lazım. Eğer Talebe Birliği kapatıldıysa bu mahkemenin devamına lüzum yok. Talebe Birliği kapatıldı mı kapatılmadı mı?’ diye soracağım. Siz de şu tespit davasına göre, ‘Kapatılmadı!’ diye karar vereceksiniz. Bunun karşılığı olarak da ilk seçimde sizi Yargıtay üyesi seçtirirsem… deyince;

– ‘Ne diyorsun sen?’ diyerek hayretini izhar etti. Zira onlar için Yargıtay üyeliği, generallik demekti. Öztürk devam eder:

– Diyebilirsiniz ki ne büyük laflar, sen 20-25 yaşlarında bir çocuksun. Seni Yargıtay üyesi seçtireceğim diyorsun. Eğer Dördüncü Daire Başkanı İdris Bey’i yarın buraya getirirsem ve İdris Bey derse ki bu çocuğun dedikleri doğrudur, o zaman inanır mısın?

Hamdi Özgüç:

– İdris Bey buraya mı gelecek? dedi hayretle.

– Getiririm!

– Tamam, oğlum anlaştık.

Ertesi gün İdris Bey’in yanına giden Öztürk, durumu anlatır ve kendisinin de oraya gelmesini rica eder. İdris Bey;

– Tamam evladım gidelim, der.

Ankara Adliyesi’ne Yargıtay Dördüncü Daire Başkanı’nın gitmesi demek, adeta bir generalin birliği teftiş etmesi demekti. Baroda ve adliyede bulunan herkes, İdris Bey gelince onun önüne döküldüler. İdris Bey, Ömer Öztürk’le beraber hâkimin odasına giderler. İdris Bey;

– Bu genç, fi-sebilillah, memleket için, millet için, vatan için çalışan birisidir. Söylediği sözlerin arkasındayım, sizinle ne konuştuğunu biliyorum. O sözlerin arkasındayım, der.[6]

Mahkeme, kısa bir süre sonra gün verir; duruşmada Muhterem Ömer Öztürk, ara kararı ister:

– 1630 sayılı Dernekler Kanunu’na göre Talebe Birliği kapatıldı mı? Üsküdar’dan aldığım şu tespit davasına göre kapatılmaması lazım. Eğer Talebe Birliği kapatıldıysa bu mahkemenin devamına lüzum yok. ‘Talebe Birliği kapatıldı mı, kapatılmadı mı?

Savcı Ali İhsan Atay da mütalaasını bu yönde beyan eder. Bunun üzerine mahkemeden, ‘Üsküdar Mahkemesi’nden alınan bu tespit kararına göre MTTB kapatılmamıştır’ şeklinde ara karar verildi.

Ara karardan sonra mesele, icra organı olarak hükûmete intikal etmişti. Alınan karar İç İşleri Bakanlığı’nca tatbik edilmezse fiilen yapılabilecek bir şey kalmıyordu. Bu meseleyi de Başbakan Ferit Melen halletti. Alınan mahkeme kararını yürürlüğe koyarak MTTB’nin resmen devamını sağlamış oldu.

Hz. Sâmi’nin (k.s.) Duası Bereketiyle Gelen On Yıl

MTTB’nin kapatılma kararından sonra Hz. Sâmi’nin yanına giden Öztürk; ‘Efendim inşâallah dua buyurursanız on sene devam eder Talebe Birliği’ der. Hz. Mahmud Sâmi (k.s.) da elini kaldırıp ‘Âmin’ der.

Daha sonra Muhterem Ömer Öztürk kendi kendine; ‘Neden on sene diyorsun, yüz sene deseydin ya!’ diyerek hayıflanır. Ama o zaman kapatılmış bir teşkilatın on sene daha devam etmesi gerçekten büyük bir şeydir. Duayı ettirdiği sene 1971’dir; MTTB’nin kapatıldığı yıl ise 1981. Tam onuncu yılında Millî Türk Talebe Birliği, Vehbi Ecevit’in başkan olduğu dönemde Kenan Evren’in başkanlığını yaptığı Millî Güvenlik Konseyi tarafından kapatılmıştır.

“Bir Çocuğa, Koskoca Bir Devlet Karşı Koyamadık.”

Nevzat Ayaz, Emniyet Genel Müdür Yardımcısı idi. Emniyet Genel Müdürü ise Orhan isminde Kars Valiliği’nden gelme bir kimseydi. İşten anlamaz, her işini Nevzat Ayaz’a yaptırırdı. Nevzat Ayaz’ın MTTB’ye karşı sıkı bir düşmanlığı vardı. Muhterem Ömer Öztürk, Emniyet Genel Müdürlüğü’ne Burdur Valisi Ömer Naci Bey ile gittiğinde, Nevzat Ayaz, Ömer Naci Bey’e dert yanmağa başladı. Ağzından sigarayı öyle bir hışımla çekti ki dudağı kanadı:

– Yahu yirmi, yirmi beş yaşında bir çocuğa koskoca bir devlet karşı koyamadık. Mani olamadık. Talebe Birliği kanun ile kapatılıyor, adam mahkeme ile açtırıyor.

Muhterem Ömer Öztürk’ü Ömer Naci Bey’e şikâyet ederken aynı şeyleri tekrarlayıp durmaktaydı: “Bir çocuğa koskoca bir devlet karşı koyamadık…”

Binası Olmayan Çatı

Varlık sebebi olan dernekler kapansaydı Talebe Birliği bitmişti. MTTB derneklerden müteşekkil bir konfederasyon…

MTTB’nin varlık sebebi olan dernekler kapatılıyordu. Peki derneklerden müteşekkil bir konfederasyon olan MTTB, temeli olmayan bir çatı gibi ayakta durabilirmi? Evet, durmuştur; temeller yıkılmış, ama çatısı ayaktadır.

Talebe dernekleri kapatıldı, onların yerine yeni dernekler kuruldu. Yani temel (dernekler) yıkıldı, çatı (MTTB) ayakta kaldı; sonra da yeni kurulan dernekler MTTB’ye (temelsiz duran çatıya) raptedildi. Temelleri boş olarak ayakta duran çatının altına sonradan yeni kurulan dernekleri de Faik Paşa oturtmuştur. Faik Paşa, Birinci Ordu Komutanı’ydı. Muhterem Ömer Öztürk kendisine;

– Paşam biz buraya kadar getirdik, bundan sonrası inşallah size ait, deyince;

– Tamam evladım o zaman kongreyi 27 Mayıs’ta (o zamanlar resmi bayram) yapacaksın. Sabahleyin 8’de açarsın kongreyi… Bizim devlet töreni 13.30’da bitiyor, 13.30’da kongre bitmiş olsun. Ben oraya bir de albay gönderirim, hiç kimse gelmez size bir şey sormaya, dedi.

Allah, Hz. Sâmi’nin (k.s.) yolundan ve yanından ayırmasın. Allah lütfetti; Talebe Birliği on sene daha devam etti. O da Sâmi Efendi hazretlerinin himmeti ile oldu.

İslâm’ı Öğren, Yaşa; Öğret, Yaşat

Muhterem Ömer Öztürk, bu temel prensibi MTTB’ye Genel Başkan olduktan sonra hep vurgulamışlardır. Kendi hayatı da bu esas üzerine temerküz etmiştir. MTTB faaliyetlerinin amacı her zaman İslâm’ın yükselmesi, yayılması ve İslâmî şuura sahip, sünneti yaşayan gençlik yetiştirilmesi olmuştur. Bu hususta da muvaffak olmuşlar, memleketimizde İslâm’ın yeniden neşv ü nema bulmasına vesile olmuşlardır. Kendilerinin başkanlığından hemen önce, senede birkaç faaliyeti olan; kongresi bile birkaç kişiyle yapılan MTTB’yi; kapatıldığında Türkiye genelinde iki yüzün üzerinde şubesi olan bir kurum hâline getirmişler, Türkiye’de İslâmî gençlik hareketi başlatmışlardır.

26 Mart 1971 Genel Kuruldan hemen sonra 31 Mart ve 7 Nisan’da birer hafta aralıklarla Basın-Yayın Müdürlüğü bünyesinde yapılan toplantılarda Muhterem Ömer Öztürk şunları söylemiştir:

“Önce kendimizi yetiştirmeliyiz. Önce Hak erenlerin ağzından İslâm’ı öğrenmeliyiz. Bununla birlikte ehl-i sünnet âlimlerinin eserlerinden okuyup İslâm’ı öğrenmeliyiz. Bu öğrendiklerimizi yaşamalıyız. Öğrenip yaşadıklarımızı, sözümüzü dinleyecek en yakınlarımızdan başlayarak öğretmeliyiz ve öğrettiklerimizi de yaşatmalıyız.” Muhterem Ömer Öztürk daha sonra İslâmî neşriyat ve hizmetin nasıl yapılacağını izah etmişlerdir.

İtikadı, Ehl-i Sünnet akâidine göre tashîh etmeyi, her gün Kur’ân okumayı, fıkıh öğrenmeyi hep tavsiye etmişler, İmâm-ı A’zâm hazretlerinin takip edilmesi gerektiğini anlatmışlardır.

Fatih Gençlik Vakfı’nın Kuruluşu

MTTB’nin 47. ve 48. döneminde Fatih Sultan Mehmed Han’a lâyık bir eser vücuda getirmek gayesiyle ‘Fatih Anıtı Yaptırma Komitesi’ kurulmuş ve halktan para toplanmıştı. ‘Orta Öğretim Komitesi’ adını taşıyan bu topluluğun gayesi rozet mukabili halktan yardım toplamaktı. Bu şekilde toplanan para 48. Dönem MTTB Genel Başkanı İsmail Kahraman’a teslim edilmiş ancak Fatih Sultan Mehmed Han’ın hatırasını yaşatacak bir heykel yaptırma düşüncesi 1971 Nisan’ına kadar fiiliyata geçirilememişti.

  1. Genel Kurul’da MTTB Genel Başkanlığı’na seçilen Muhterem Ömer Öztürk, bu düşünceyi hayata geçirmek için hemen işe koyuldu. Bu öyle bir eser olmalıydı ki ecdâdın sebilleri, imarethaneleri, köprüleri, kervansarayları, hanları, çeşmeleri, mektepleri gibi ebediyete uzanan eserlerine benzemeliydi. Ecdat, mezarında mütevazı bir şekilde yatarken eserlerini cemiyetin hizmetinde görmeyi tercih etmişti. Onların torunları olan bizlerin, ecdadın ruhuna tezat teşkil edecek birtakım teşebbüslerde bulunmamız elbette düşünülemezdi.

Muhterem Ömer Öztürk, bu düşünceler neticesinde Fatih Sultan Mehmed Han’ın hatırasını yaşatacak en uygun eserin bir vakıf kurulması olduğuna karar vermiştir. Muhterem Ömer Öztürk, hemen teşebbüslere başlamış, vakfın kuruluş hazırlığını tamamlamış, mahkemenin verdiği 21 Haziran 1971 tarihli karar ile Fatih Gençlik Vakfı’nı resmen kurmuştur ve bu Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB Genel Başkanlığı döneminin mühim icraatları arasına girmiştir.

 

MTTB’NİN VÂRİSİ

Mustafa Miyasoğlu, Muhterem Ömer Öztürk’ün MTTB tarihindeki yerini, kendisine hediye ettiği “Rüya Çağrısı” isimli kitabının takdiminde şöyle ifade eder:

“İleride Türkiye’nin kaderinde söz sahibi olmasını beklediğimiz, -Tevfik İleri’den sonra- saygı ile anılacak,  MTTB’nin İkinci Genel Başkanı Ömer Öztürk’e saygı ve muhabbetle takdimimdir.”

Muhterem Ömer Öztürk, 26 Mart 1971’de Genel Başkan olarak yaptığı ilk konuşmada “…Seçilsem de seçilmesem de, inandığım davanın neferi olarak son nefesime kadar Hakk’a hizmet yolunda olacağım” demiştir.

Gerek genel başkanlık döneminde, gerekse daha sonraları, yaşadıkları ve söyledikleri ile bu davanın bir neferi olmaktan öte kumandanlarından biri olduğunu herkese göstermiştir. İslâm düşmanlarının her türlü yolları deneyerek alternatif “İslâm Gençliği” yetiştirme yoluna gittiği bu 40 yıllık zaman dilimi bizlere gösteriyor ki Muhterem Ömer Öztürk’ün mâzi ile âti arasındaki muhafaza etmeye çalıştığı köprü, Ehl-i Sünnet çizgisinin tavizsiz ve sebatla uygulandığı yoldur.

1971 yılında genel başkan olan Muhterem Ömer Öztürk, iç ve dış düşmanların bütün hücumlarına rağmen Millî Türk Talebe Birliği’ni hakikî gayesinin yerine getirmesi yolunda mükemmel bir şekilde idare ederek başarıya ulaştırmıştır. Türkiye’ye damgasını vuran, memlekette estirilen zararlı rüzgârlara kapılmayan, maneviyatı güçlü, bugünlerde memleket idaresinde söz sahibi olan Müslüman Türk gençliğini yetiştiren MTTB’yi hakikî vazifesini icra eden bir teşkilat hâline getirmiştir.

12 Eylül 1980 darbesine kadar bu gayesini devam ettiren Millî Türk Talebe Birliği, bu tarihten itibaren memleket idaresine el koyan askerî yönetim tarafından faaliyetten men edilmiş ve kapatılması neticesinde gençliğin yetişmesine yönelik sorumlulukları ve tüzüğü gereği bütün mevcudiyeti, Muhterem Ömer Öztürk tarafından 21 Haziran 1971’de kurulan Fatih Gençlik Vakfı’na devredilmiştir.[7]

MTTB’de Muhterem Ömer Öztürk Dönemi       Sonrası

Ahmed-i Yesevî hazretleriyle başlayan alp-eren mücahitler hareketi, Selçuklu ve Osmanlı’yla kemale ulaşmış; Türkistan’dan Anadolu’ya, Balkanlar’a, Avrupa içlerine, Kuzey Afrika’ya, Somali’ye, Yemen’e, Hindistan’a, Kafkaslar’a, Sibirya’ya kadar 26 milyon km2’lik oldukçageniş bir sahaya yayılmıştır. İslâm’ın tebliğ edilmesine vesile olan bu büyük cihadın mayasında Hz. Türkistan Ahmed-i Yesevî (k.s.) hazretlerinin eli ve emeği vardır.

Bunun gibi bütün ömrü cihâdla geçen Muhterem Ömer Öztürk, Hz. Mahmud Sâmi (k.s.) tarafından Müslüman gençlik yetiştirmek ve bu gençliği irşad etmek için vazifelendirilmiştir. Dolaysıyla MTTB ile doğrudan ve dolaylı ilgisi olan her Müslüman gençte Ömer Öztürk’ün emeği vardır. İki yıl süreyle yaptığı MTTB başkanlığından sonraki dönemi kendileri şöyle anlatıyor:

“Yirmi altı ay süren MTTB başkanlığım döneminde Hz. Sâmi’nin (k.s.) himmetleri ile İslâmî gençlik yetiştirilmesi için gayret sarf ettik ve başarılı olduk; elhamdülillah. 1964 senesinde bizim aile şirketlerine ortak olarak 37. Grup Ticaret Odası, Demirciler Grubu’na kaydoldum. Hazret’in izinleri ile kabul ettiğim MTTB başkanlığını Raşit Ürper’e devrederek birkaç sene ara verdiğim demir ticaretine geri döndüm.

Hz. Sâmi (k.s.), ‘İslâm gençliği yetiştirmeye vesile olursunuz.’ buyurmuşlardı. Bu emrin gereğini başkanlığı devrettikten sonra da devam ettirmek için hem ticaretle uğraşıyor, hem de MTTB Başkanlığım sırasında kurduğum Fatih Gençlik Vakfı’ndaki hizmetlere devam ediyordum.”

  1. döneminde MTTB Faaliyet Raporu’nun 400 sahifesi sadece 50. dönemin faaliyetlerini ihtiva eder. 26 Mart 1971 – 17 Mayıs 1973 arasını kapsayan 776 gün süresince yapılan bu faaliyetler, buzdağı örneğinde olduğu gibi 776 günün sadece su yüzünde görünen kısmını anlatır. Yazılmayanlar ve suyun altında kalanlar çok daha fazladır.

Bugünün serbest zemininde bile yapılması zor olan muazzam işler, o dönemde ülkede ilân edilen örfî idâreye (12 Mart sıkıyönetimine) rağmen yapılmıştır.

Bunun sırrı ise genel başkan Muhterem Ömer Öztürk’ün İslâmî gençlik yetiştirmekle Sâhibü’z-Zaman Hz. Mahmûd Sâmi Ramazanoğlu (k.s.) tarafından manen vazifelendirilmiş, kendilerine icâzet verilmiş ve vekil tayin edilmiş bir kimse olmasıdır. Muhterem Ömer Öztürk,1946 doğumludurlar ve MTTB’ye başkan seçildiklerinde 25 yaşındadırlar. Daha 23 yaşında manen vazifelendirilip vekil tayin edildiklerini kendilerinden 2006’da öğrenebiliyoruz.

Muhterem Ömer Öztürk’ten sonra MTTB, politikanın fitnesine düşürülmeye çalışılmış, evinin kirasını verdiği, cebine harçlığını koyduğu kimseler maalesef bazı oyunların içine düşmüş, onlardan bazıları;

– “Dinimden dönerim ama partimden dönmem” diyebilmiştir.

  1. dönemde bazı parti mensupları, MTTB’nin, partinin bir gençlik teşkilatı olmasını açıkça istemişler, daha sonra da büyük emeklerle ortaya çıkarılan İslâmî gençlik potansiyelini siyasete alet ederek eritmişlerdir. Buna rağmen 1970’li yılların gençliğinde, MTTB derin izler bırakmış, insanları ehl-i sünnet çizgisinde Allah (c.c.) ve Resûlü (s.a.v.)’e kılavuzlayan Muhterem Ömer Öztürk’ten istifade ederek ‘Müslüman Gençlik’ olarak büyük kazanımlar elde etmişlerdir.

Başkanlığı devrettikleri genel kuruldan sonra MTTB binasında Ömer Öztürk 36 kişiye hitâben özetle şöyle bir konuşma yapmışlardır:

“Şimdiye kadar size herhangi bir parti veya cemaat konusunda bir yönlendirme yaptım mı?

– Hayır.

– Sizce ben kime, hangi zâta müntesibim?

– İskenderpaşa Camii İmamı Mehmed Zahid Kotku hazretlerine…

– Yanılıyorsunuz ben Sâmi Efendi hazretlerine müntesibim. Ama kendileri yaş ve sıhhat itibarıyla müsait olmadıkları ve bu gençliğin de bir Hak kapısına gitmesi gerektiği için sizleri Mehmed Zahid Kotku hocaefendinin sohbetlerine götürdüm.

Hz. Sâmi (k.s.) bana İslâmî gençlik yetiştirme vazifesi verdi ve elhamdülillah bu gençlik yetişti, şuurlu bir gençlik teşekkül etti. Ancak “Siyasal İslam ve particilik fitnesi bu İslâmî gençlik potansiyelini sıfıra indirecektir, umarım bu konuda yanılırım.”

1974’te MTTB’nin 52. kongresinden önce, “Siyasi İslamcı”lar MTTB’yi kendi gençlik kolları hâline getirmeye çalışırlar. Bu esnada Muhterem Ömer Öztürk ile Mazhar Özman, Osman Çataklı ve Ahmet Kibritçioğlu gibi Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri’ne evlâd olduklarının davasında olan bazı isimler Ankara’da Yahya Oğuz’un evinde bir vesile ile Mehmed Zahid Kotku hazretlerinin de bulunduğu bir mecliste toplanırlar. Görüşmede Mazhar Özman, söze başlar ve particilerin (kendilerinin) doğru olduklarını savunmaya başlar. Mehmed Zâhid Kotku Hazretleri, bu mevzuda Ömer Bey ne diyor; “Benim için Ömer Öztürk’ün sözü muteberdir” buyururlar. Huzura girmeden önce Hazret’i hakem seçenler, huzurdan çıkınca Hazret’in hakemliğini bir yana atıp bildikleri yola devam ederler.

O zamanın İçişleri Bakanı olan Oğuzhan Asiltürk, kongre günü kongre gerçekleştirilmeden önce İstanbul Emniyet Müdürü ve valilikten bir ekiple MTTB’yi ziyarete gelir. Muhterem Ömer Öztürk’e; “Siz, genel başkan adayı çıkarmayın; biz çıkaralım ve MTTB, MSP’nin Gençlik Kolları temsilciliği olsun” der. Bu bir tekliften çok diklenme ve cebir ifadesidir ve buna karşılık Muhterem Ömer Öztürk: “Seçim, delegeyle kazanılır, ezilirsin” der. Asiltürk, bakanlık forsuna dayanarak ve göğsünü gererek müstehzi bir ifadeyle; “Göreceğiz, kim ezilecek” der. Ancak neticede parti taraftarları, kongre salonunda MTTB’li delegeler tarafından hezimete uğrar.

  1. Genel Kurulda Yapılan Mühim Bir Konuşma

27 Mart 1973 tarihinde Prof. Dr. Tahsin Banguoğlu genel kurulun, “Tenkitler ve Temenniler” kısmında kürsüye gelerek Yahyâ Kemal’in şu dörtlüğünü okur:

Bu son fırtına, Türk ordusudur yâ Rabbi!

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi!

Tâ ki yükselsin ezânlarla müeyyed nâmın;

Galip et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.

Daha sonra Merhûm Tahsin Banguoğlu Hoca, bu dörtlüğün bir miktar da tahlilini yapar ve “Şu güzîde topluluğa; ancak bu şiirlerle hitap edebilirim” der. MTTB’nin o dönemdeki hâlini Allahü Te‘âlâ’nın ezân-ı Muhammedî ile teyid edilen yüce nâmını dünyâya yaymak için fî-sebilillâh bu uğurda canlarını fedâ eden son kale, son ordu olarak vasfeder ve ağlar.

1973 Senesi 51. Genel Kurulda Yapılan Bir Başka Konuşma

  1. Genel Kurul’un tenkidler ve temenniler bölümünde Dr. Mazhar Özman söz almıştır. Özman kayda alınan konuşmasında şöyle demiştir:

“Ömer sen lütfen salondan dışarıya çık; çünkü yüzüne karşı medh-ü senâyı sevmezsin. Söyleyeceklerim medh-ü senâdır; o sebepten yüzüne karşı da konuşamam. (Muhterem Ömer Öztürk salondan çıkınca) Ömer kardeşimiz o kadar büyük işler başardı ki bu anlatılamaz. Bu başarılan işleri zaten bir başkası kat’iyetle başaramazdı. Ülkede sıkı yönetim var. Her faaliyet izne bağlı; hele MTTB’nin kapatılmasını durdurup MTTB’yi açtırması… Bunlar akıl almaz. Bunu ancak Ömer yapabilir. O çok sıkıntılı günlerde bana deseydi ki Mazhar ağabey, ben kendimi Sarayburnu’ndan denize atacağım; ben de tereddüt etmeden onun arkasından kendimi denize atardım. Ben ona tâbiyim çünkü onun yaptığı doğrudur.”

MTTB Faaliyetlerinde Gençliğe Verilmek      İstenenlerin Özü

MTTB faaliyetleri, öğrencilerin toplanmasına, tanışmasına, birlik ve beraberliklerinin artmasına vesile olan faaliyetlerdir. MTTB, Muhterem Ömer Öztürk döneminde öğrencilerin İslâmî bir bakış açısı kazandığı, kendilerini yetiştirdiği ve sonraki hayatları için mühim bir ivme kazandıkları bir ocak hâline gelmiştir. Ömer Öztürk, MTTB’de görev yaptıkları yıllarda her şeyi sünnet-i seniyyeye göre değerlendirmeyi, sünnet kantarında tartmayı öğretmişlerdir. Bunun da yolunun Türkiye Müslümanları olarak çoğunluk Hanefî olduğu için İmam-ı Âzam’a tâbi olmaktan geçtiğini, onun sahabe ve tâbiinden (r.a.e.) alıp bütün dünyaya yaydığı ehl-i sünnet itikadına ve fıkıh ilmine sarılmakla mümkün olacağını vurgulamışlardır. Bir taraftan bütün insanlara bunları anlatırken diğer taraftan özel sohbetlerinde de Nakşibendiyye yolunun inceliklerini, nefis tezkiyesinin ve kalp tasfiyesinin şartlarını anlatmışlar, irfana susamış gönüllerde marifet tomurcuklarının açmasına vesile olmuşlardır.

Her zaman daima doğruları öğretmişler, yanlışlara işâret etmişlerdir. Kendilerinin; “Doğruları öğrenirseniz, yanlışlar kendiliğinden ortaya çıkar. Yanlışlar öğrenilmez!” sözleri hâla hafızalardadır.

Cemaatler Üstü Siyaset

Muhterem Ömer Öztürk’ün hizmetlerinde dikkate aldığı esas umdelerden ikisi şunlardı: Cemaatçilik yapmamak ve siyasetten uzak durmak.

MTTB’de bulundukları zaman dilimi içinde herkesi kucaklamışlar, bir mıknatıs gibi Müslüman gençleri bir araya getirmişlerdi. Türkiye’deki hemen hemen her cemaatten gelenleri, sevenleri vardı.

O zamana kadar, kendi muhiti dışında fazla tanınıp bilinmeyen İskender Paşa Camii İmamı Mehmed Zahid Kotku Efendi, Muhterem Ömer Öztürk’ün talebeleri oraya yönlendirmesiyle daha fazla tanınır hâle gelmiş ve etrâfında kalabalık bir cemaat teşekkül etmiştir.  Hatta Prof. Faruk Kadri Timurtaş Uçar hoca, “Ömer evlâdım şurada bir sokak ötemizde böyle bir zât varmışda haberimiz yokmuş, Allah senden râzı olsun” demiştir.

Süleyman Efendi cemaati kongrelerini MTTB salonunda yapmağa başlamıştır. Süleyman Efendi Cemaatine yakınlığı ile bilinen Av. Tahsin Erdinç’in sorusuna verdiği cevap nasıl bir ümmet bilincine sahip olduklarına ve bütün Müslümanları bir vücûdun âzâları gibi gördüklerine delildir:

– “Ömer Bey herkes seni seviyor, ne zaman şu cemaatleri birleştireceksin?”

– Birleşmek demek, ayrı olmayı kabul etmek demektir. Ben ayrı olduğumuzu kabul etmiyorum ki birleşmeyi isteyeyim!

Askerlik Vazifeleri ve Askeriyede Açılan  Mescid

MTTB sonrası dönemle ilgili bazı hatıraları yine Muhterem Ömer Öztürk ile yaptığımız mülâkattan naklediyoruz:

“Askerliğimi Kütahya Hava Tugay Komutanlığı’nda (yedek subay olarak) yaptım. Yedek subaylar da askerlerin kaldığı yatakhanede kalıyordu. Onların özel bir yeri yoktu. Kaldığımız yerde ayrıca çok fazla üniversite hocası vardı.

İçerisinde üniversiteden hocaların da bulunduğu yüksek tahsilli yedek subay öğrencilerin oluşturduğu böyle bir koğuşta namaz kılanlar oldukça fazlaydı. Ama namaz kılmak için mescid yoktu. Hocaların birkaçına dedim ki:

– Haydi hep beraber gidelim Tahir Yarbay’dan bir mescid isteyelim.

-Yahu Ömerciğim, sen bu işleri becerirsin bizi karıştırma! dediler.

Onlarla beraber gitmek istemem; ‘Mescid isteyen bir tek ben değilim, 15-20 kişi hep beraber mescid istiyoruz’ demek içindi. Ama onlar gelmediler. Sözümüzün geçtiği birkaç kişi ile beraber Tahir Yarbay’a mescid için müracaat ettik.

– Ne kadar bir yer lazım?’ diye sordu.

– Bir oda büyüklüğü yeter! dedik.

Adamcağız iyi niyetli bir kimseydi. Mescid isteğimizi yerine getirdi. Bize bir oda tahsis etti ve kapısına da ‘Mescid’ diye tabela astırdı.

Bu şekilde açtırdığımız mescidde namazları kılıyorduk. Hafta sonu İstanbul’a gittim, pazartesi döndüğümde mescidi kapattıklarını, içerisine de sıraları doldurduklarını gördüm. Sebebini sorunca:

– Hava Kuvvetleri Komutanı teftişe gelecek onun için mescid kapatıldı! dediler.

Kendisi bize memnuniyetle mescid veren, kapısına da ‘Mescid’ diye yazdıran adam Hava Kuvvetleri Komutanı gelecek diye mescidi kapatıyor. Ordunun hâli bu!…

Allah doğrunun yardımcısıdır. Hava Kuvvetleri Komutanı Emin Alpkaya’yı Talebe Birliği Başkanı iken tanırdım. Ama askerde iken sakalı bıyığı kesmişler, yüzüm de güneşten esmerleşmişti. Tanınmam kolay olmadığı hâlde Allâh dileyince oluyor. Paşa teftiş sırasında gezerken beni gördü ve tanıdı:

– Ooo! Ömer evladım sen misin? dedi.

Tabii Hava Kuvvetleri Komutanı’nın bana ‘Ömer evladım sen misin?’ demesi komutanların bana muamelesini değiştirdi. Bu durumu askerlik yapanlar iyi bilirler. Hava Kuvvetleri Komutanı’nın bir selâmı mescidin tekrar açılmasını sağladı.

Askerlik süresi üç ay idi. Bir ay izin ile geçti; toplam 61 gün askerlik yapmış oldum.

Resûlullâh (s.a.v.) nereyi teşrif etmişlerse hemen bir mescid inşâ etmişlerdir. Mekke’den teşrif buyurduğu Medine girişinde Kuba Mescidi’ni inşâ ettirdiler. 14 gün orayı teşrif buyurdular. Kuba’dan Medine’ye gelirlerken yolda Cuma Namazı kıldılar. O kıldıkları yere Cuma Mescidi’ni inşâ ettiler. Medine’yi teşrif ettiklerinde hemen Mescid-i Nebevî’nin inşaatını başlatmışlardı. Allâh her hususta Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine uymağı nasip etsin.

Elhamdülillah, Hak Te‘âlâ hazretleri askerlik vazifemizi ifa ederken de Efendimiz (s.a.v.)’in bu sünnetine uymağı nasip etmişti.

Hz. Sâmi Efendimiz, MTTB’de yaptığım vazifeden sonraki  hizmetlerimin ne zaman başlayacağını ve önemini rahmetli pedere benim için şu sözlerle ifade etmişlerdi:

– Ömer’in iki işi kaldı: Birisi askerlik, diğeri ise evlilik. İkisi bitince esas mühim hizmeti başlayacak.

[1]     Muhterem Ömer Öztürk, bütün konuşmalarını, basın bildirilerini, tebriklerini bizzat kendileri kaleme alırlardı.

 

[2]     O gününün şartları, İslâmî tâbirler yerine ancak bu tip genel ifadelerin kullanılmasına müsaade ediyordu. Bu ifadelerle, dinimizin kesin olarak yasakladığı, menfî anlamda milliyetçilik veya ırkçılığın kasdedilmediği açıktır.

 

[3]     Bekir Yıldız 2014 mahalli seçimlerine kadar Kayseri Kocasinan Belediye Başkanlığı yapmıştır.

 

[4]     Balcı, daha sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü, akabinde de New York Emniyet Ataşeliği yaptı ve orada vuruldu.

 

[5]     Ömer Öztürk’ün yanında o esnada Sedat Savaşer bulunmaktaydı.

 

[6]     Onuncu Asliye Hukuk Mahkemesi Başkanı olan Hamdi Bey, 1973 yılında Fatih Gençlik Vakfı Matbaası’nın açılışına Yargıtay üyesi  olarak tebrik telgrafı göndermiştir.

 

[7]     1980 darbesinden sonra faaliyeti durdurulan MTTB’nin 1986 yılında İstanbul Valiliği tarafından feshedilmesi neticesinde tüzüğünde bulunan; “Fesih hâlinde bütün mal varlığı Fatih Gençlik Vakfı’na devredilir.” maddesi gereğince yine İstanbul Birinci Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 12.02.1988 tarih ve 982/72 nolu kararıyla bütün mal varlığı Fatih Gençlik Vakfı’na devredilmiş, böylece MTTB’nin tek vârisinin de Fatih Gençlik Vakfı olduğu karara bağlanmıştır.

 

Sosyal Medya Hesaplarımızı Takip Edin
  • Facebook
  • Twitter
  • Instagram
  • YouTube
  • Google Play
  • iTunes
  • Spotify